Evlenirsem düğünüme gelme istemem

, Yorum yapılmamış

DC

“Ölürsem kabrime gelme istemem” şarkısını ne içerik ne tür olarak sevdiğimi söyleyemem. Feci bir küsmüşlük vardır bu sözlerde. Kabri bilemem ama düğüne gelmemesi gerekenler var.

01

Ekim ayında iki tane pek havalı düğüne gittim. Eskiden düğün merasimlerinden daha çok sıkılırdım. Artık zevk almaya çalışıyorum. Hele altın taktığım çiftler boşanınca epey üzülüyorum. Bunların geri iadesi olmalı bence.

Hemen pek çok davette yaşanan ‘mazeret bildiren konuk’ sendromunun en fenaları düğünlerde yaşanıyor. Pek çok insanın, düğünlerini hayatlarının en özel günü gördüğünü biliyoruz. Fenalık da tam olarak bu yüzden.

Yıllar önce “Bir davete katılmamanın adabı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Bizler İstanbul’da davet yorgunuyken tabii ki her ekinliğe gitmemiz zor. Ancak bunu son dakika söylemek gerçekten büyük kabalık, bencillik ve haksızlıktır. Ekim ayında gittiğim o iki havalı düğünde de yine gelin hanımların ve damat beylerin dağılmış suratlarını görüp üzüldüm.

Telaşlı ve zor davetlerdir düğünler. Ve insanları oraya seçerek davet edersiniz. Katılacağını bildiren insanlara göre masa düzeni yaparsınız. Mutlaka davet edilmediği için (unutmuş olabilirsiniz veya yeriniz sınırlı olduğundan çağıramamışsınızdır) küsenler olur. Ancak o son dakika yalancıları yok mu? Yalanlardan yalan beğen!

Bırakın düğünleri, doğum günü veya başka özel günler için yaptığınız davetlerde de sık sık bu son dakika yalancıları moralinizi bozup, gününüzün içine ederler. Bazen bir gün önce başlar felaket haberleri bazen de davet günü. Peş peşe kara haberler almaya başlarsınız. Ölümler, kazalar, hastalıklar, kavgalar, sıkışan trafikte mahsur kalanlar… Bir an tanıdığınız herkesin bir felaketin ortasında kaldığı hissine kapılırsınız. Sanki aralıksız gazetelerin üçüncü sayfalarını okumuşunuz gibi yaşam enerjiniz bedeninizden akıp gider. Ve davetlilerin yüzde 90’ı gelecekken, peş peşe aldığınız 10 kara haber sizde kimsenin gelmeyeceği hissi yaratır.

Bazıları bu yalan işinde çok kapsamlı kurgulara girerler. İnandırıcı olmak için hikayeyi güçlendirirler. Olmadık detaylar verirler. Oturup kurgu felaket romanları yazacak yetenekler böyle heba ederler kendini, yazık! Bazıları WhatsApp’ta ses kaydı gönderir ki o seslendirmeye Oscar bile verirsiniz. Davet sahibi olarak siz kedinizi bir anda sanki taziye çadırındaymışsınız gibi, rahmet dilerken ve karşınızdakini teselli ederken bulursunuz. Hastalara şifa dileyip, sağlıklı çaylar, tarifler sıralarsınız. Trafikte kalanları rahatlatmaya çalışırsınız, alternatif yollar önerirsiniz. Aile içi mevzular veya ofis problemleri yaşayan arkadaşınızı motive edersiniz. Yahu düğün veya herhangi bir davetin ev sahibi, neden o özel gününde enerjisini sizin gibi yalancılara ve bencillere harcasın? Neden WhatsApp’ta Güzin Ablalığa soyunsun. El insaf!

02

Geçtiğimiz aylarda evlenen Çınar Oskay da düğünüyle ilgili kaleme aldığı yazıda benzer şikayetlerini dile getirmişti. Gerçekten bir insanın en yakınlarından biri değilseniz, mazeretlerinizi o özel günde anlatmayın. O kadar önemsemeyin kendinizi. Hiç o davete gitmeyin daha iyi. Emin olun yokluğunuz bir eksiklik değil. Kimsenin gözü de sizi aramaz. Zaten en yakınların bahaneleri yoktur. İki elleri kanda olsa gelir onlar. Hatta en baştan gidemeyeceğinizi söyleyerek, davet sahibinin küskünler listesini azaltmasına bile yardımcı olabilirsiniz. Sizin yerinize başkasını gelir belki de halay başı olur.

Zaten düğün günü kuaför ve makyözün azizliğine uğrayarak, abartıdan palyaçoya dönen gelinler, bir de sizin son dakika felaketlerinizi duymaktan Tim Burton filmlerinde hayalet gelin oynayabilecek kıvama geliyor. Damatlar, her felaket haberiyle renk atıp vampir beyazlığına ulaşıyorlar. Doğum günü ve diğer davetlerin sahipleri de düşen suratlarını yerden toplamaya çalışıyor. Yapmayın!

Bir de bunun tam tersi bir kitle var: Küsücüler! Onlar da kendilerine gereksiz bir ‘yakınlık’ atfedip davet edilmedikleri için sitem ederler. Bu iki havalı düğünün ardından artçı şoklar da davet edilmemişlerden geldi. İnsanlar gerçekten unutabilir. Ya da sizin sandığınız kadar bir yakınlık yoktur aranızda. Ne güzel işte bunu öğrendiniz. Dert etmeyin ahali.

Neyse atalarımız bu durumlar için de imdada yetişmiş ve güzel bir söz söylemiş: Çağrıldığın yere erinme, çağrılmadığın yere görünme.

Yorum Bırakın