Çok iyi bir huyu var bu virüsün: Yalancı çıkarmak

, Yorum yapılmamış

 

What You Should Know About Coronavirus Disease (COVID-19)

Karmaşık, dolambaçlı bir bilinmezler tünelindeyiz. Burada ne kadar kalacağımızı, hangi yola sapmamız gerektiğini, sonunda nereye çıkacağımızı, herhangi bir yere çıkıp çıkamayacağımızı kimse bilmiyor.

Önce bunu kabul edelim.

ABD Başkanı Donald Trump, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson ve şov meraklısı bazı doktorlar kadar sulandırmasa da kimse başlarda Covid-19’u fazla ciddiye almamıştı. Anlamakta kolektif bir güçlük yaşandı. Virüs hakkındaki komplo teorileri ve efsaneler, daha kendi bir pandemiye dönüşmeden gezegenimizi sardı. Şubat ortasında durumun ciddiyeti az çok ortaya çıkmıştı aslında. Ama…

Hemen o çok alışıldık, basmakalıp tepkiler…

“Bu salgın bize ne söylüyor? ‘Covid-19’dan neler öğrendik?”

Az sessiz olursanız, virüsü duyacağız. Bırakın bir konuşsun. Daha diyeceklerini demedi, sözünü bitirmedi. Bu telaş neden? Azıcık sabır!

“Büyük resmi görmeli. İyi tarafından bakmalı.”

Büyük resmi görmek için önce ressama müsaade edelim de eserini bitirsin.

Tamamlanmamış hiçbir sürece iyi veya kötü yanından bakılamaz.

BİR KÜÇÜCÜK VİRÜS HERKESİ MADARA ETTİ

Ben bu süreci daha az yazarak, daha fazla okuyarak geçiriyorum. İçimden böylesi geldi ve kendimi başka bir şeye zorlamadım. Gözlemci kalmayı tercih ettim.

“Yaşlılar ölecekse ölsün, biz devam edelim” diyeni de gördük, “Bütün ilaçları üzerimde deneyebilirsiniz” diyen fedakâr doktoru da.

Şu ana kadar neler öğrendim, neler fark ettim onları paylaşayım.

Bu virüs, eğer herhangi bir şey öğrettiyse, bana göre, ilk sırada ‘sabır’ var.

Çünkü çok iyi bir huyu var bu virüsün: Yalancı çıkarmak, ahkâm kesenleri madara etmek.

“Gen” diyenin, “Neymiş küresel salgın varmış kih kih kih” diyenin, “Biyolojik silah” diyenin, “Aşısı hazır, ilaç lobisi yaptı” diyenin, “Çin ekonomisini çökertmek isteyen Amerika’nın oyunu, görürsünüz bak para basacaklar” diyenin, “Çin dünyanın hâkimi olmak için çıkardı, yaydı” diyenin ipliğini pazara çıkardı bu virüs.

Çok iyi bir huyu  var bu virüsün: Erken öten horozların başını almak.

Çok iyi bir huyu  var bu virüsün: Kendini övmeye fırsat kollayanları ifşa etmek.

Çok iyi bir huyu var bu virüsün: Alkış için, ilgi çekmek için, egolarını tatmin etmek için konuşan narsistleri açık etmek.

Çok iyi bir huyu  var bu virüsün: Bilime ve uzmanlara kulak asmayan kibirlilere diz çöktürmek, yalvartmak.

Evet, sabır demiştim. Kastım duruma sabretmek değil ki uzmanlar belirsiz bir durumla ilgili sabır telkin etmenin sakıncalı olduğunu vurguluyor. Çünkü bu tür bir telkin beklenti yaratıyor. Beklenti karşılanmaz ise hayal kırıklığı çok daha yıkıcı olabiliyor. Bu yüzden insanlara söylediklerimizde dikkatli olmak zorundayız. Çünkü kimse aynı duygusal kaslara sahip değil ve kimseyi bu yüzden eksik veya zayıf göremeyiz.

Bilgiyle, süreçle, hangi derslerin çıktığıyla ilgili bir sabırdan söz ediyorum. Süreç devam ediyor. Dersin bitmesini beklemezsek öğrendiğimiz eksik veya yanlış olacak muhtemelen. Ders çıkarma telaşı da diğer sabırsızlıklar gibi pek hayırlı değil.

OLMAYAN UMUTLARI DAĞITMAK

Bu sürecin sihirli kelimesi sabır değil adaptasyon. Yeni duruma adapte olacağız. Ne kadar süreyle? Ne kadar sürerse o kadar süreyle… Belirsizlik, insan zihninin en nefret ettiği durumdur. Belirsizlikle sınanıyoruz, belirsizliğe adapte olacağız.

Aylarca evimizden çıkamayabiliriz. Salgının birkaç yıl sürebileceği de mevsimsellik gösterebileceği de söyleniyor.

Şu anda tüm dünyada elde edilen veriler sınırlı. Bilimsel bir sonuca varmak için bir döngünün tamamlanması gerekiyor. Ancak süreç tamamlandığında şu genlere sahip olanlar, şu aşıları yaptıranlar, şu gıdaları tüketenler virüse karşı daha dirençliydi denebilir.

Aşı bulunacağının garantisi yok. İlaç bulunamayabilir. Bunlar kabul etmemiz gereken gerçekler.

İnsanlara olmayan umutları dağıtmak da bir tür sahtekârlıktır. Bunun en büyük tehlikesi yersiz bir güven hissi oluşturmasıdır. Yersiz güvene kapılan insan temkini elden bırakır.

Tünelin sonundaki ışık tren de olabilir, olmayan umutları dağıtmayalım.

Elbette iyimser ve umutlu olmalıyız ancak gerçekleri halının altına süpürmeden yapmalıyız bunu.

Bir yakınını kaybedene veya işinden olana “Kaygıyı bırak” demek en hafif ifadeyle terbiyesizliktir. Bu kadar empatiden uzak, vicdansız, merhametsiz, kibirli olunmamalı.

DUYGU SİMYACILARI VE İSTİSMARCILARI

Sosyal medyada da sürekli çoğu korku ve kaygı duygusunu dönüştürmekten söz eden paylaşımlara rastlıyoruz.

O korku duygusunun içinde biraz dursaydık keşke, neden hemen dönüştürüyoruz ki? Şu anda o bizim gerçeğimiz, neden ondan kaçalım ki?

Bırakın korksun insanlar. Korkmadıkları için önlem almıyorlar.

Korku hayatta tutar. Kaygı harekete geçirir. Öfke savaşçı kılar.

Önce gerçek duygularımızı kabullenmezsek, nasıl çare üreteceğiz? Teşhis olmadan tedavi olur mu?

Korku da safi olumsuz, kötü bir duygu değildir. Hayat kurtaracak kadar gereklidir. Korku halinin uzaması, paniğe dönüşmesi, üzerimize yapışıp kalması, yaşam enerjimizi çekip almasıdır kötü olan…

Korku ve öfke, insanın evriminde hayatta kalmasına en çok katkı sağlamış iki duygudur.

Duyguları bir simyacı gibi dönüştürmekten söz edenler de bir çeşit istismar yapıyorlar.

ARTIK BUNUN ADINI KOYALIM

Bir durumla baş etmenin ilk adımı onu tanımlamaktır. Sağlıklı bir insan önce bunu yapar.

İşler durdu, hayat durdu, evde tek başınasın, sokağa çıkamıyorsun. Ne hissettiriyor bunlar sana, adını koy. Korku, endişe, melankoli, yalnızlık, çaresizlik… Duygusal ve finansal iflastan korkmak normal… Verimsizlik, odaklanma güçlüğü, plansızlık, tembellik olağan… Bunlar için kendini suçlama.

Herkesin ağır bir travma yaşadığı zor bir süreç bu. Herkesin başa çıkma yöntemi de farklı.

Kimi başkalarına rehberliğe soyunuyor, kimi kendine rehber arıyor, kimi ekmek pişiriyor, kimi spor yapıyor. Tavana bakmak da canlı yayın yapmak da serbest. Kim nasıl atlatıyorsa atlatsın ama her şey yolundaymış gibi davranan insanlara bakıp yetersizlik duygusuna kapılmamalı. Bu da içine düşebileceğimiz boğucu girdaplardan biri.

Sen başkalarının yardımına koştun da kendine el uzattın mı bakalım? Önce öz şefkat, öz ilgi!

Başkalarının dertleriyle bu kadar ilgilenmenin altında en çok kendi dertlerinden kaçmak duygusu yatar, bunu hatırla.

Hayatlarımızın olağan akışını kaybettik ve bunun yasını tutuyoruz. Ve yas sürecini unutma. Biz şu anda çoğunlukla ilk üç aşamadayız.

İlk aşaması inkârdır: Böyle bir virüs yok!

İkinci aşaması öfkedir: Pis Çinliler yarasa yedi salgını çıkardı.

Üçüncü aşama pazarlıktır: İlaç lobisi aşıyı çıkaracak hemen.

Dördüncü aşama depresyondur: Dünyanın sonuna geldik.

Beşinci aşama kabullenmedir: Evet küresel bir salgın var. Evet, evlerimize tıkıldık. Evet, binlerce kişi ölecek. Evet, milyonlarca kişi işini kaybedecek. Evet, önemli bir ekonomik faturası olacak bu sürecin. Evet, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmama ihtimali var. Ama her şey geçiyor ve insan hiçbir şeyle olmasa zekâsıyla adapte olmanın bir yolunu buluyor. Yine bulacak. Ben bu süreci daha faydalı nasıl geçirebilirim?

Herkes kendi sürecini yaşayacak. Belki de öğrenmemiz gereken bir diğer şey müdahale etmemektir.

Anonim kullanıcısına bir Cevap Yazın Cevabı iptal et