NormalleşME

, Yorum yapılmamış

01...

Bir marangozun gönyesinden biçilen hayatlarımız… Canhıraş geri dönmeye çalıştığımız ‘normal’ hayatlarımız… Hayatlarımız, standart ve ölçüye uygun…

Sürekli ‘normal’ ve ‘yeni normal’ kelimelerini duyuyorum. “Normale ne zaman döneriz sence” diye soruyor bazı arkadaşlarım, bazıları ise yeni normale ilişkin öngörülerimi merak ediyor.

‘Norm’ kelimesinin atası eski Yunanca’daki gnōmon (γνώμον)… Marangoz gönyesi demektir. Bilen, gösteren, anlamak, göstermek, ölçmek, yargılamak anlamlarına da gelir.

‘Normal’ ise ölçüye uygun olandır. Kurala uyan, kurallı, düzenli…

Sosyologlar, yazılı ve yazılı olmayan normları toplum davranışlarına hükmeden anlayış olarak tanımlar. Normların esas amacı sosyal kontroldür.

Normu, normali tamamen ‘kötü’ görmek yanlış bir bakış açısıdır çünkü bir arada, birbirimizin haklarını gasp etmeden, birbirimizi rahatsız etmeden yaşayabilmek bu normlara bağlı. Fakat normali belirleyenin ‘ölçüyü koyan’ olduğu gerçeği de karşımızda tüm çıplaklığıyla duruyor.

01....

“Koronadan sonra artık hiçbir şey eskisi olmayacak!”

“Yeni bir dünya düzeni kuruluyor.”

“Yaşamımızı yeni normaller şekillendirecek.”

“İnsanlar uçaklara binip, her şey dâhil otellerde konaklamayacak artık.”

“Daha az ile yetinmesini öğrendik, tüketim alışkanlıkları kökten değişecek.”

Bir yanda bunlar gibi edilen büyük büyük laflar…

Bir yanda rutini bozan her unsura verdiğimiz o klasik tepki: Sabırsızlık ve telaşla eskiye dönüş için çırpınmak…

Açıkçası benim çok belirgin bir öngörüm yok çünkü devam eden bir sürecin sonunun nereye çıkacağını bilmiyorum.

Fakat şunu biliyorum: İnsan değişiklik sevmiyor. İnsan alışkanlıklarını sürdürmek, hangi marangozun gönyesinden çıkmış olursa olsun biçilmiş hayatını devam ettirmek istiyor.

Bu yüzden mutsuz olduğu eşini boşamaz, işinden ayrılmaz, arkadaşlığını bitirmez.

Tarihin akışını değiştiren Fransız Devrimi, Bolşevik Devrimi gibi büyük toplumsal hareketleri de her zaman örgütlü belli bir azınlık gerçekleştirmiştir. İnsanların “Hadi değişelim” deyip ‘kitlesel gelişim kampı’na girdiği görülmüş şey değildir bu dünyada.

Bu yüzden benim öngörüm -eğer salgın kontrol altına alınırsa- insanlar eskiye, aynı marangozun gönyesinden çıkmış biçime koşacaktır.

Elbette tedbir amaçlı bazı fiziki mesafeler konulacaktır, en azından bir süre için.

Elbette yeni bir dalga ihtimaline karşı her ülke sınırlarını biraz daha sıkılaştıracaktır.

Elbette bazı işlerin evden yürütülebileceği deneyimlenerek görüldüğünden, hatta bunun işverenin maliyetlerini azalttığı tespit edildiğinden homeofice çalışma kültürü yaygınlaşacaktır.

Elbette dijitalleşme kazandığı ivme ile sıçrama yapacaktır.

Fakat kimsenin daha az ile yetinmeyi öğrendiğini, daha az tüketeceğini filan sanmıyorum. Öyle olsa Çin’de mağazalar açıldığı gün milyarlarca dolarlık satış yapılmazdı. Öyle olsa bizde AVM’ler açıldığı gün insanlar kuyruk olmazdı.

Karşımıza çıkacak asıl mesele sürecin yarattığı milyonlarca işsiz insana ne olacağı, onların neler yapacağı -eğer onlar için bir şey yapılmazsa.

0.1..

Ben insanların dönmek istediği ‘normal’i anlayamıyorum. O hayatlarımız normal miydi?

Yani bir çocuğun gündüzün çoğunu okulda, bir yetişkinin gündüzün neredeyse tamamını işyerinde geçirmesi normal miydi?

Ömrümüzün yüzde 90’ını trafikte, ay sonu faturaları-kirayı-kredileri ödemek için çalışarak, başımızı sokacak bir ev ile ayağımızı yerden kesecek bir araç almak için tüketerek geçirmek normal miydi?

Gün ışığına hasret fabrikalarda, havasız plazalarda, soluksuz maden ocaklarında, ciğerleri parçalayarak kot atölyelerinde çalışmak normal miydi?

Dünya servetinin yüzde 50’sinin 26 kişinin elinde bulunması normal miydi?

Dünyada 1 milyar insanın aç olması normal miydi?

2.1 milyar insanın evinde temiz suya erişememesi normal miydi?

2.5 milyar insanın temiz tuvalete erişememesi normal miydi?

152 milyon çocuk işçi olması normal miydi?

50 milyon seks işçisi olması normal miydi?

Ülkelerin savaşlara eğitim, bilim ve sağlığa harcadığından daha büyük bütçeler ayırması normal miydi?

Dünyanın anasını ağlatan üretim ve tüketim çılgınlığı, adaletsiz paylaşım, aç gözlülük, bir yanda pırlanta taşlı altın klozete oturan popolar ile bir yanda doğar doğmaz açlıktan ölen bebeler görmek normal miydi?

Bu kadar adaletsiz bir biçim hangi marangozun elinden çıktı?

Biz neden bu ölçüye uymaya çalışıyoruz ki?

Özlem duyduğumuz ‘normal’ dünya düzeni bu; unuttuysanız hatırlatmak isterim.

01..

Fotoğraflar: Uğur Gallenkuş’un dünyadaki adaletsizliğe dikkat çeken kolajları

Yorum Bırakın