Nerede görülmüş kurbanın kahraman olması

, Yorum yapılmamış

3-Art350_İbrahim Örs_Respect_oil painting on canvas_114x146 cm_2014“AH! Aaaaaaaah! Siz benim çektiklerimi bir bilseniz… Neler neler geldi benim başıma… Babam alkolikti. Hepimizi döverdi. Geberdi de kurtulduk. Ağabeyim şizofren… Bazen bize saldırdığı oluyor. Annem evlere temizliğe gidiyor. Bir kişi mecbur ağabeyimin başında kalıyor. Kirayı zar zor ödüyoruz.”

Acıklı bir mola verip iç çektikten sonra “Ah! Aaaaah! Bir bilseniz…” diye yeniden acılarını zevkle ve hatta iştahla anlatmaya başlayacaktı ki daha fazla tahammül edemedim; susturdum.

ACILARIN KRALİÇESİ

Faturasını ödemedikleri için iki kez mühürlenen ve en sonunda sökülüp götürülen elektrik saatinin hikayesiydi bu. Bakırköy’de oturan kadın, gazeteyi arayarak bana ulaşmış ve yardım istiyordu. Zor durumdaki birine belki yardımım dokunabilir düşüncesiyle dinlemeye koyuldum ama ‘acı fetişizmi’ midemi bulandırdı. Trajedilerini yücelterek anlattığı konuşmasında ‘zevk esleri’ veriyor ve sigarasını tüttürüyordu. Tahammül edemedim. Bir hayırsevere konuyu aktardım ve bir daha acıların kraliçesiyle konuşmadım. Çünkü duygularımın ve şefkatimin bir ganimet gibi yağmalanmasını istemedim.

İnsanların talihsiz dönemleri olabiliyor. Hatta bütün hayatı talihsizlik içinde geçebilir ama bundan keyif almak; övünerek anlatmak, yüksek sesle kendine acımak ve başkalarının da acıması için gayret göstermek rahatsız edici.

KURBAN PSİKOLOJİSİ

Kurban psikolojisine girmiş ve acılarından zevk alan insanlardan rahatsız oluyorum. Sürekli kendi bahtsızlığını, şanssızlığını, yediği kazıkları, hayatın adaletsizliğini anlatan, kendini yaşadığı talihsizliklerle ayrıştıran ve yücelten insanların ne kendilerine bir hayrı var ne de etrafındakilere.

Fasit daire gibi… Kurban psikolojisinin içine giren dönüp duruyor ancak hiçbir yere varamıyor. İçinde bulunduğu acıklı durumdan çıkmak için de çabalamıyor. Bir kahraman çıksın ve onları kurtarsın istiyorlar. O kahraman asla kendileri olamayacak. Nerede görülmüş ki kurbanın kahraman olduğu?

PELERİNİN MODASI GEÇTİ

Yaşadığımız dönemle ilgili olarak da hep başkalarını (siyasi partileri, politikacıları, toplumu) suçluyoruz. Toplumu suçluyoruz ama kendimizin de onun bir parçası olduğunu unutuyoruz. Bir kahraman çıksın ve düşmanı yensin, hepimizi kurtarsın, ülkeyi kurtarsın, dünyayı kurtarsın, kalbimizi kazansın istiyoruz. Kuleye hapsedilmiş prensesin, kurtarıcı prensi beklemesinden ne farkı var bunun? Kurban pasif ve edilgendir. O kurban edilir veya kurtarılır. Bunun üzerinde de bir söz hakkı yoktur. Kahraman ise aktif ve etkendir. Kahraman kurtarıcıdır, savaşçıdır. İster siyasi lider olsun, ister prens, ister süper kahraman; beklediğiniz pelerinli bir adam ise; maalesef daha çok beklersiniz. Bir kahraman lazım ise bir zahmet pelerini kendi sırtınıza geçiriniz.

 

 

Katil kahraman!

PSİKOLOJİDE kurtarıcı, suçlayıcı ve kurbandan oluşan ‘dramatik üçgen’ kuramı geniş yer tutar. Kurtarıcı etrafındakilere sürekli yardım eder, suçlayıcı hataları başkalarına yıkar, kurban ise kendini acındırarak sorumluluktan kaçar. Etrafınıza bakarsanız bu üç role bürünmüş insanlar görürsünüz.

Kendini aciz, muhtaç, güçsüz hissettiren ‘kurban’ ve kabahati hep başkalarına yıkan ‘suçlayıcı’dan ziyade ‘kurtarıcı’ olmak daha iyi diye düşünebilirsiniz. Ancak kurtarıcı, fedakarlıklar yaparak, etrafındakilere yardım ederek takdir edilmeyi, değerli hissetmeyi amaçlıyor olabilir. Bunun pek çok sakıncası var. Başkaları onu sırf bu yüzden severse, görevi olmayan şeyleri yapmadığında sorun çıkabilir. Ve tabii ki başkalarının acılarıyla ilgilenmek, kendi acılarıyla yüzleşmekten çok daha kolay gelebilir kurtarıcımıza.

Yıllar önce pek çok bebeğin ölümüne neden olan bir hemşire belgeseli izlemiştim. Yenidoğan ünitesinde çalışan hemşire, bir bebeğin hayatını kurtarır ve kahraman olur. Bu ilk vaka gerçek mi değil mi kimse bilmiyor ama sonrasında bu ünitedeki pek çok çocuk ölümle burun buruna gelir ve hepsini kahraman hemşire kurtarır. Çok az bebek ise ölür. Ancak bir süre sonra bebeklerde ortaya çıkan hayati risklere, hemşirenin bizzat kendisinin sebep olduğu tespit edilir. Sevilmek, onaylanmak ve değer görmek uğruna bebeklerin hayatını tehlikeye atan bir kahraman(!)…

Bu hastalık uydurma, hatta hastalığın belirtileri ortaya çıksın diye şeytani planlar yapma sendromuna Munchausen by proxy deniyor. Bu kişiler hastalığı ilk teşhis eden ve muhtemelen de iyileştiren kahramanlara(!) dönüşüyorlar. Sıklıkla çocuk bakıcılarında ve annelerde rastlanıyor. Ve genellikle özel ilgi görmek, övülmek, takdir ve sempati kazanmak için bütün bu dolapları çeviriyorlar. Kahramanlarla ilgili de dikkatli olacağız, her kahramana güvenmeyeceğiz yani!

Not: Fotoğraf İbrahim Örs’ün ‘Saygı’ isimli tablosudur.

Yorum Bırakın