Çok mutluydum intihar ettim

, 8 yorum

intihar2

Bugüne kadar benim şahsen tanıdığım 3 kişi intihar etti.

Biri ailesiyle yaşadığı sıkıntıları aşamayan ve üstüne özel hayatında da hep hayal kırıklıkları yaşayan bir kızcağızdı. Fazla kilolarını bir türlü veremiyordu ama bana sorsanız neşeli biri olduğunu söylerdim. Kendini astı.

Diğeri parasını ve itibarını kaybeden bir adamdı. Hiçbir zaman bana çok mutlu görünmemişti. Ofisinde silahını alnına dayadı.

Üçüncüsü ise ergen bunalımını atlatamayan ve hayatımda sadece bir kez gördüğüm bir çocuktu. Bileklerini kesmişti. O zaman ben de çocuktum ve üzerimdeki etkisi yıkıcı olmuştu. Babası dinlediği müzikleri sevmiyordu. Aklımda hep bu kaldı.

Şimdilerde intihar edenlerin sosyal medya hesaplarına bakınca, neredeyse aşırı mutluluktan öldüklerini düşünebiliriz. En genişinden yüze yayılan gülümsemeler, zorlasak belki sesini bile işitebileceğimiz kahkahalar… Arkadaşlar, eğlenceler, buluşmalar… Bu kadar eğlenirken nasıl olmuş da bir anda yaşamını sonlandırmaya karar vermiş?

ZORUNLU MUTLULUK HALLERİ

Sosyal medyada hayatımızın sadece bir kesitini, belki de bir kesitin minicik bir parçanı ve hatta o parçanın istediğimiz yüzünü gösteriyoruz. Orası herkesin mutlu ve eğleniyor görünmek zorunda olduğu bir yer. Arada azarlayanlar, gaipteki birine (eski sevgili-eş veya ofis arkadaşları) çakanlar da oluyor tabii ama genel olarak herkes büyük ve kalabalık değilse masa, kesin romantik bir yemekte, eğlencede, tatilde, gezip tozmada… Ve kesin olarak gülümsüyor. Ne kadar büyükse mutsuzluk o kadar fazla açılıyor ağız sanki. Neden mutlu olmak zorundayız orada? Psikolog arkadaşım Çiğdem ile bu sahte gülüşleri konuştuğumuzda, eskiden sadece etrafındakilerle karşılaştırdığı yaşamını, sosyal medya sayesinde fazlaca sayıda insanla karşılaştıranların hepten mutuz olduğunu anlatmıştı. Hepten mutsuzluğu aşmak için de bolca tebessüm ediyorlar fotoğraflarda.

Bir keresinde bir makalede insanların mutluluklarını genellikle etraflarındakilere endekslediğini okumuştum. İnsan, sahip olduğu her şey (ev, para, eş, iş, yaşam, otomobil) etrafındakilerin sahip olduklarından ne kadar iyi ise o kadar çok mutlu olacağını düşünüyor. Gerçek şu ki daha fazlasına sahip olduğunda da mutlu olmuyor. Mutluluk kesinlikle bilinçli bir tercih ve bir bakış açısıdır. Ve tabii ki hepimizin çok mutsuz olduğu günleri, haftaları, ayları ve hatta yılları oluyor, olacak. Ama mesele şu ki bakış açımız ve olayları ele alış biçimimiz o günleri daha kolay atlatmamıza yardımcı oluyor.

AYRILMANIN NESİ KOMİK

İntiharın eşiğindeyken bile, bizi sosyal medyada mutluymuş gibi görünmeye zorlayan da aramızdaki bu rekabetten başka bir şey değil. Neden en üzgün olduğumuz zamanlarda mutluymuş gibi davranarak yükümüzü ağırlaştırıyoruz? Kalan o son tahammüllerimizi, enerjimizi başka insanlara poz vererek tükettiğimiz için ölüyoruz. İçimiz kan ağlarken süper görünmeye ve hatta başkalarını eğlendirmeye çalışıyoruz. O son enerjiyi başkalarına harcamayacaktık! Başkaları için yaşadığımız için ölüp gidiyoruz. Arkamızda şaşkın bir kitle bırakarak gidiyoruz. Peşimizden sosyal medya hesaplarına bakıp “Ya çok da iyiydi. Hiç beklemezdik” diyen şaşkın bir kitle… Sizi şahsen tanıyor olsa bile en fazla üç gün sonra filtrelediği ‘mutlu” ve ‘güzel’ bir fotoğrafını felsefe parçalayarak sosyal medyada paylaşacak bir kitle… Demem o ki çok da önemli olmayan insanlar için çok yoruyoruz kendimizi. Mutsuz muyuz? Mutsuz olduğumuzu kabul edelim. Mutluymuşuz gibi davranmayalım. Ve hatta mutsuzken sosyal medyadan uzak duralım. Orada herkes gerçekten(!) çok mutlu(!) olduğundan kendinizi daha da kötü hissedeceksiniz. Bir araştırmada insanların Facebook’a girmeden ve girdikten 10 dakika sonra beyin faaliyetlerine bakılmış ve girdikten sonra daha kötü hissettikleri tespit edilmiş.

Gülümsemek güzel de… Onu bir maske gibi giymemeliyiz yüzümüze. Dün metroda yanımda oturan genç kız, 15 dakika kesintisiz telefonunun ekranındaki son mesajları okudu durdu. Ben de kendimi okurken yakaladım. Kızın ayrılık mesajına oğlan “Bence de doğrusu bu :)” diye karşılık vermiş. Kız da “İyi o zaman :)” demiş. Yahu ayrılıkta gülünecek ne var? Bir kere de gülücük işreti koymayıverin! Ertesi gün sosyal medyada tebessüm ettikleri birer fotoğraf da paylaşabilirler bunlar. Ayrılınca üzülmek tuhaf değil arkadaşım, üzülmemek tuhaf. Oğlanı bilmiyorum ama yanımdaki kız üzgün; görüyorum. Hiç de tebessüm etmiyor. O zaman mesajda niye gülücük işareti var? Neden bu maske ve bu yükler? Eğer kendimizi tüketmek istemiyorsak önce sahici olacağız.

YALANDAN GÜLME GERÇEKTEN ÜZÜL

Belki kendinizi yalnız hissediyorsunuz ama unutmayın; bazen neye ihtiyacınız olduğunu söylediğinizde pek çok insan yardım etmek isteyecektir. “Konuşmaya ihtiyacım var” deyin. Kimi zaman yardıma ihtiyacımız oluyor ve bunun utanılacak hiçbir yanı yok. Tanıdığınız birini aramak, bir uzmanla konuşmak, doğanın içine girmek, deniz kenarında yürümek, bir köpeğin başını okşamak, 20 dakika egzersiz yapmak, bir martıya simit vermek, ihtiyaç sahibi birine yardım etmek (evet evet başkaları için iyi bir şeyler yapmak da beyin kimyamızı etkiliyor), neşeli müzikler dinlemek, odağınızı sizi mutlu eden şeylere yöneltmek, kendinizi zevkle oyalamak bunalımınızı azaltacaktır.

Yalandan güleceğinize gerçekten üzülün. Gerçek olmak özgürlüktür. Yaralarınızı kapatmak, sorunlarınızı çözmek, kendinizi iyi hissetmek için acele etmeyin ama çekeceğiniz acılar için kendinize belli bir zaman tanıyın. “Bir hafta üzüleceğim” deyin mesela. Emin olun haftanın sonuna doğru üzülmekten sıkılacaksınız. Beynimizin böyle tuhaf ama hayat kurtaran mekanizmaları var. İşleriniz yolunda gitmiyor olabilir. Bunun için de kendinize şefkatle yaklaşın. Ve asla asla enerjinizi diğer insanları etkilemek, onlara havalı görünmek, gereksiz yere kuyruğu dik tutmak için harcamayın. Kendinize iyi bakın.

 

 

Bizim çoklu senkronize yalnızlıklarımız

intihar

MUTSUZLUK bugün daha çok dikkatimizi çekiyor ama belki eski zamanlarda da çok mutlu değildi insanlar. Mutluluğu antikacı dükkanında satılan bir eşya zannediyoruz. Mutluluk nostalji olamaz. Onu geçmişte arayamayız. Mutluluk bir yatırım da değildir. Onu gelecekten bekleyemeyiz.

Bugünün ekran başına kitlenmiş senkronize yalnızları, metroya istiflenmiş çoklu yalnızları, bekar evlileri (çoktan ömrünü tamamlamış, Instagram’a bir fotoğraf karesi olarak bile düşmeyen evlilikler, ilişkiler), etrafı kalabalık yalnızları, binlerce hayranı olan ama evinin kapısını anahtarı çevirerek açan yalnızları, “Tek başıma ölüp gidersem cesedim kaç gün sonra bulunur” diye düşünen şöhretli yalnızları… Tokyo’da yalnızların gidip bir sarılma şefkati bulabileceği dükkanlar açıldığında, bugünün yalnızlığının, geçmiş yüzyılların yalnızlığından farklı olduğunu anlamıştım. Bugünün yalnızları, her şeyin yansımasına sahip ama gerçeğine erişemeyen yalnızlar. Mutluluğun suretini görüp kendine ulaşamayan yalnızlar…

Eline bir silah alıp okullarda, sinemalarda, eğlence mekanlarında insanları tarayanlar da bu çoklu, senkronize yalnızlar arasından çıkıyor. Kaliforniya’daki Santa Barbara üniversitesinde 22 yaşındaki Elliot Roger 6 kişiyi öldürüp, pek çok kişiyi de yaralamıştı. Saldırı öncesinde yayınladığı bir videoda hâlâ bakir olduğu için kin kusuyordu. Orlando’da gay kulübe saldırıp 50’den fazla kişinin ölümüne neden olan Omar Mateen, son kale olarak IŞİD’e sığınmış gibi görünse de hakkında okuduklarımızdan tam bir ‘tutunamayan’ olduğunu anlıyoruz. Bu kadar saldırgan, nefret saçan insanların, IŞİD gibi terör örgütlerine göçen insanların tamamının radikallerden, fanatiklerden oluştuğunu düşünmüyorum. Aralarında psikopatların yanı sıra senkronize yalnızlık çekenler de var.

Hal böyleyken yalnızlığın sadece romantik bir sorun olduğunu kim söyleyebilir ki? Toplumsal güvenliğimizi bile tehdit eder noktaya geldiğini ne zaman fark edeceğiz?

8 Yorum

  1. FİDAN SARI
    | Cevapla

    BANA O KADAR İYİ GELDİKİ YAZIN ANLATAMAM SANA. GÖZÜMÜ AÇMAMA KENDİME BAKMAMA YARDIM ETTİN. DEMET HANIM YILLARDIR YAZILARIN OKUYORUM BANA HEP IŞIK TUTUYOR. SENİN GİBİ GÜZEL RUHLU İNSANLARA İHTİYAÇ VAR.

  2. Ali Kemal
    | Cevapla

    Budur! Öbür insanlara mutlu görünecez diye kendimizi tüketiyoruz. Harika yazı ellerinize sağlık.

  3. Hilal
    | Cevapla

    Ben bu gün hakkımı üzülmekten yana kullanacağım. Üzgünüm ve çok mutsuzum bugün. 🙁 Üzülmek gerekince üzülmeliyiz. Ama yooo biz illa şık şıkıdım mutlu görüneceğiz.

  4. sinoplu
    | Cevapla

    Intihar etmeye degecek hic birsey yok bu hayatta hic kimse birseye degmez ben birkez daha bunu anladim ve hele biri icin asla degmez .

  5. Yıldız Candan
    | Cevapla

    Eğer kendimizi tüketmek istemiyorsak önce sahici olacağız. Gerçek olmak özgürlüktür.
    Demet Cengiz her zamanki gibi süper tespitler

  6. Selim Işık
    | Cevapla

    İntihar, sahicilik, yalnızlık, mutluluk, rekabet…

    İntihar bilinçli bir tercihtir. Her zaman yenilgiyle alakası yoktur. Yukarıdaki sinoplu arkadaşımızın dediği gibi intihar etmeye değecek hiçbirşey yoksa bu hayatta, yaşamaya değecek de hiçbirşey yoktur aynı hayatta. Hep tersinden bakıyoruz, intihar eden büyük yıkım yaşamıştır, yoksa bu güzelim varoluşu neden bıraksın ki… Peki ya bu varoluş pek güzel gelmiyorsa, çabaladığına değmiyorsa, ölünce ne olacağı da herkesin birşey söyleyip kimsenin bilmediği bir şeyse, intihar da gayet rasyonel bir tercihtir ve hiçbir psikolog buna engel olamaz.

    Felsefedeki ve dindeki hakikata ulaşma, onu tanımlama çabalarından anlıyoruz ki sahici olmak da çok kolay değildir, çünkü sahici olmak için sahiyi bilmek gerekir. Çocukken en zor cevap verdiğim soru “nasılsın” sorusu idi, bu soru sorulduğunda düşüncelere daldığım için beni geri zekalı zannettiler. Oysa nasılsın sorusuna doğru cevap vermek öyle zordur ki, insanlar kalıp cevaplarla bu sorunun içini boşaltmışlardır. Bir düşünün, major bir mutluluk ya da yıkım anında değilseniz, bu soruya doğru cevap nasıl verilir. Kaldı ki, insanoğlu keyfinden icat etmedi yalanı, sahteyi. Bunlar çeşitli ihtiyaçlara cevap veriyorlar. Yani sahici olun tavsiyesinin kendisi çok sahici değil bence.

    Yalnızlık konusunda da çok dar bakıyoruz. Hangi yalnızlık? Bir insanın, bir başka spesifik insanla beraber olmak isteyip de bunu başaramadığı yalnızlık mı, bir insanın beraber iyi vakit geçirebildiği insanları bulamadığı ve iyi vakit geçirmesine katkı vermeyen insanlarla beraber olmayı reddettiği yalnızlık mı, mutsuzluğunu, bunalımını başkasına yaymak istemediği için tercih ettiği yalnızlık mı, insanlar tarafından değerli bulunmadığı için terkedildiği zorunlu yalnızlık mı? Hangisi? Hiçbiri değil de, daha başka bir türü mü? İnsanların hayati bir tehlike sebebiyle “birlikten kuvvet doğar” mantığıyla bir arada olmadığı günümüz dünyasında belki de Ayn Rand’ın dediği gibidir doğrusu: “Uygarlık, insanı insandan kurtarma sürecidir.”

    Peki hangi mutluluk? İyi vakit geçirdiğimizdeki mutluluk mu, bir şey başardığımızdaki mutluluk mu, sarhoş (başı hoş demektir) mutluluğu mu, sevme mutluluğu mu, sevilme mutluluğu mu? Yoksa mutluluk yoldan topladığımız bonuslar değil de, yolun sonundaki sonuç mu? Ya da yolun kendisi mi? Gülümseyen fotoğraflarla bunların ne kadarının ne kadar ilgisi var? Bir kız arkadaşım benimle ne yapmak istiyorsun diye sormuştu, kızı tavlamaya çalışıyordum, iyi vakit geçirmek istiyorum dedim ve kız bir daha yüzüme bakmadı. Çok sonra anlamaya başladığımı sandım, ne anlamış olabileceğini. Eğer mutluluğu geçirilen iyi vaktilerin çokluğu olarak anlarsan hippi, bir şeyler başarmak olarak anlarsan CEO, ya da Michael Jordan olur hedefin. Michael Jordan’ın gelmiş geçmiş bu gezegendeki en iyi basketbolcu olurkenki yaşadıkları mutluluktan çok azimle, çabayla, sebat ile, sabır ile açıklanabilir.

    İşte bu birşey başarma mutluluğu rekabeti de gündemine getirir insanoğlunun, çünkü herkesin yaptığı bir şeyi yapabilmek hiç kimse için başarı değildir. Okulda en yüksek notu almaya, şirkette en çok para kazanılan pozisyonda olmaya şartlandırır insanı. Sosyal medyadaki ben mutluyum mesajı tam da hayatımızda çok fazla önemi olmayan insanlara verilir. Bu da oyunun bir parçasıdır, bir tür taktiksel yaklaşımdır.

    Özetle, o kız ayrılırken mutluluktan değil, senden ayrılmak bana koymaz mesajı vermek için gülümsüyordu. Şu an yaşanan dünyada gülümsemelerin çok azı mutluluktan kaynaklanır. Bir şey başarmak isteyen, toplumda muadillerinden daha çok para kazanıp, daha vazgeçilmez pozisyonda olmak için uğraşan insanlar için “sahici” olmak iyi bir fikir değildir.

    Son olarak bir Oğuz Atay hayranı olarak “tutunamayan” tabirini bu şekilde kullanmanızdan da hicap duydum 🙂

  7. Özlem İslam
    | Cevapla

    Eline sağlık, çok doğru tespitlerle döşenmiş bir yazı olmuş. Sonuna kadar katılıyorum. Sanal mutlu olma zorunluluğunun getirdiği mutsuzlukla her geçen gün daha da depresifleşeyoruz. Ne yazık…

  8. zynpaly
    | Cevapla

    harika bir yazı olmuş tam benim kafadasın. öyle sığırlar gördüm ki etrafa güçlü gözükmek için anasının babasının cenazesinde ağlamayan sığırlar gördüm. esas zavallılık budur. cenaze kötü bir durumdur üzücüdür. normali cenazede ağlamaktır. ağlamıyorsan güçlü görünmezsin sığır görünürsün ve anne baba gibi kardeş gibi çok yakınlarını kaybettiysen ve hala o durumda bile güçlü olma hesaplarını güdecek kadar küçüldüysen aslında zavallısındır. hayır gerçekten anlamıyorum nedir bu milletteki ota boka mutlu görünme tribi. hayatım boyunca düşmanımda olsa kimseyi mutsuz diye kınamadım zayıf da görmedim. bir çok kişi de kınamaz. bunlar neyin kafasını yaşıyor anlamadım. bence fazla mutlu görünen insan saf salak gibi görünür. herşeyden mutlu oluyor bir şeye kafası basmıyor zayıf karakterli kolay lokma gibi algılanır. hmm eskiden duygu sömürüsü yapma, herkesin yanında ağlayıp kendini acındırma modası vardı. o da çok itici. üzülmediği halde üzgün gibi görünmek, ilgi toplamak için zırt pırt apğlamak bunlar da insanı salak gibi gösteriyor. insan duygularını rahatça yaşamalıdır bence.

zynpaly kullanıcısına bir Cevap Yazın Cevabı iptal et