Çeşme, darbe ve benim kutsal çelişkilerim

, 37 yorum

 

kamyon
Bu fotoğrafta iki farklı kadından fazlası var. Altın bilezikler, “I’m Turkish I cannot keep calm” sloganlı t-shirt giyen elinde sigara tutan adam, eliyle Rabia işareti yapan adam, eliyle bozkurt işareti yapan genç ve hepsi kadınların taşıdığı erkekler

 

15 Temmuz gecesi, Ebru ile Alaçatı’da yemeğin ardından sokaklarda yürürken yanımdan geçen iki kişinin içinde F16 geçen cümlelerle konuştuğunu duydum. Dünya üzerindeki kaç sivil vatandaş F16’nın savaş uçağı olduğunu bilir acaba?

Girdiğim bir dükkanda taç alıp kafama taktım. Altın renginde zeytin yapraklarından bir taç… Dükkandaki televizyonda Boğaz köprülerini kapatan asker görüntülerine denk geldik. Alaçatı, Çeşme civarında darbe girişimi (ki bence o daha çok hızlandırılmış kompakt iç savaş tecrübesi yaşatan bir işgal girişimiydi) hiç hissedilmedi. Ne olduğunu anlayamadık. Askeri unsuru bırakın zabıta bile görmedik. İnsanlar yemek yedikleri masalardan kalkma gereği dahi duymadı.

Sadece nakit önlemi almak isteyenler ATM önlerinde uzun kuyruklar oluşturdu. Garanti Bankası’nın ATM’si para vermeyince bize has pratiklikle makinayı kandırma yolunu bulduk. Hızlı para çekme tanımlaması yaparsak para çekebiliyorduk. İnsanların hiçbiri bu işlemi yapamıyordu. Sokakta Erdoğan’ın açıklaması duyulurken ben çoktan para çekmiştim ama gece 2’ye kadar kuyruktaki herkese para çekmesi için yardım ettim. Daha doğrusu gitmeye her kalkıştığımda bir halk hareketi oluyor ve beni orada tutmayı beceriyorlardı. Japon duyarlılığını örnek alarak herkese 1500-2000 TL nakit çekmesini önerdim. Herkes nakit ihtiyacını karşılayabilsin… Aman Tanrım, sözüm geçiyor, halk beni dinliyordu! Ancak o gece gördüm ki bir anda 40.000 TL çekecek kadar (neyse ki makine vermedi o kadarını) bencil insanlar da vardı kredi kartından 100 lira avans almaya çalışan öğrenciler de. Para çekemeyen iki öğrenciye sıradaki bir adamla birlikte çaktırmadan 100’er lira verdik. Böyle hem dünyanın en iyi hem de en kötü insanlarının yaşadığı bir memleket burası… Para çekme kuyruğunu gören yaşlı bir teyze “Bu saatte darbe mi olur? Gidin yatın” diye çemkirdi. Bırakın, halkın darbeye destek vermesini, girişimi beğenmedi bile.

Odaya gidince her an çıkabilir durumda olmak için bavulumuzu topladık. Marketten sadece su almıştık. Ebru televizyon izlememi istemedi. Onun kendini koruma biçimiydi bu. Bir gazetecinin o gece yapabileceği en büyük hata uyumaktı. Ben tam olarak bunu yaptım. Uyumadan önce camiden okunan salayı ve meydanlara çağrıyı duymuştum. Ilıca’da tank olmayınca meydana çıkan da yoktu. Erdoğan’ın, Gül’ün halkı meydanlara çağırmasını işitince ‘darbemsi’ kalkışmanın başarısız olacağını anlamıştım. Yurtdışından pek çok arkadaşım endişeyle mesaj atıyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Güvendeyim derken emin olamıyordum ama tatilde olduğumu söylemek de saçma olacaktı. Sabah uyanıp pencereden baktığımda durgun denizde tek tük yüzenleri gördüm. Sokağa çıktığımda ise insanlar bana “Garanti’deki taçlı kız” deyip selam veriyordu. Geceki kılığımı o an hatırladım. Göbeğimi açıkta bırakan fazla seksi, fazla neon, fazla turuncu bluz ve kafamdaki Yunan tacı… ATM önündeki deli!

Benim değişik değişik arkadaşlarım var. O gece olumlamalar yaparak, sevgi çemberi kurarak, enerji çalışmalarıyla ülkeye huzur getirmeye çalışanlar da oldu, bütün gece yoga yaparak kurtuluşu getireceğini düşününler de (Ho’oponopono öğretisiyle en büyük kötülüğü yapanları bile “Seni seviyorum. Sana teşekkür ediyorum” sözleriyle olumlayan arkadaşlarıma bakılırsa o gece Gülen’e ve kimlerden nefret ediyorsak onlara ve herkes tüm nefret ettiklerine böyle seslenmeliydi). Meydana çıkan da vardı sabaha kadar Kur’an okuyan da. Her şeyin tiyatro olduğunu söyleyen de oldu komplo içinde komplo bulan da…

* * *

İnsanların büyük kısmının kalıcı hafızası 10 yaşından sonra oturur. Benim hatırlayabildiğim ilk anım 3.5 yaşında eve gelen askerlerdir. 80 darbesinin peşinden, ağabeyimin defterini bulan bir grup asker evi basmıştı. 10 yaşında bir çocuk defterine ne karalamış olabilir ki? Üstelik aile ne  sağcı ne solcuydu, hatta futbolcu bile değildi. Bana ilk anımı veren TSK’ya teşekkür ederim. Aslında ilk anım bu darbeden bir ay önce beni kovalayan kazdan korkup çamurlu bir gölete düşmem nedeniyle annemden yediğim dayaktır. Darbe girişimi gecesi rüyamda çamurlu sular, yılan gibi tıslayan kazlar ve havada uçuşan mermiler görmemin nedeni sanırım bütün bu travmalardı.

* * *

Şimdi bu bölümü okumadan önce size kendimle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben kafamda en derinden inandığım fikrin bile zıddını mutlaka düşünürüm. Her şeyden şüphe ederim. Aidiyetleri reddederim. Bütün bunlar sayesinde objektif olmaya gayret ederim, çelişkileri severim.

16 Temmuz sabahı Çeşme’yi baz alırsak ülkede ters giden bir durum yoktu. Ancak sosyal medyada linç edilen asker görüntüleri içimi parçalamıştı. Kafası kesildiği iddia edilen bir er vardı. Yurtdışındaki arkadaşlarım Türkiye’de başarısız darbe girişiminin ardından İslami devrim gerçekleşti zannediyordu. Sabahki algı yönetimi gerçekten de bunu hissettirmek üzere dolaşıma sokulmuş fotoğraf ve videolardı. IŞİD’in barbarlığını çağrıştıran kareler… Nasıl Gezi’de araç yakan birkaç vandal görüntüsüyle meydanlara çıkan milyonlarca kişi karalanmaya çalışıldıysa, 15 Temmuz’da sokağa çıkanlar arasındaki sarıklıları, zikir yapanları gösterip benim gibi laik muhaliflerin gözü korkutulmaya çalışıldı. Habibler’deki kışlayı elinde palayla basmaya giden cübbelinin “FETO’cuları ve Kemalistleri keseceğiz” naraları attığı videolar izledim; dehşete kapıldım. Köprüde darbecilerin açtığı ateşle bedenleri parçalanan insanları, birkaç gün sonra mahvolarak izledim. Ve bize ilk servis edilen fotoğraflara bakıp erken hükümde bulunduğum için utandım. Evet, tabii ki askerlerin linç edilmesi onaylanamaz ama üzerine ateş açılmış sivil bir halkın o öfkeyi duyması da doğal bir sonuçtu. Yine herkesi anlayıp, herkese hak verip yorgun düşmüştüm. Askerin askere, polisin askere, askerin polise, askerin vatandaşa silah çektiği, sivil vatandaşlara ateş açılan karanlık bir gece… Hepimiz yaralıydık hepimiz üzgün.

TÜMEVARMA CİĞERİMİ YE

Bizim millet olarak şöyle bir yanlışlığımız var: Bir örneği alıp onu genele mal etmekte üstümüze yok. Sürekli tümevarım yapıyoruz. Bu yüzden bütün tartışmalarımız iki uç arasında geçiyor. Atatürk Havalimanı’na IŞİD saldırısının ardından yaptığımız kazıkçı taksici tartışması da aynen böyle oldu. Bir grup iki tane kazıkçı taksiciden yola çıkıp bütün taksicileri suçladı, diğer grup insanları ücretsiz taşıyan iki taksiciden yola çıkıp tüm taksicileri kahraman ilan etti. Kabul edelim çoğumuz sadece bir yöne bakarak hükümde bulunuyor. Üstelik bunu yaparken aradaki makul çoğunluğu görmezden geliyor. Böyle bir toplumun algısını yönetmek de kolay oluyor. Ver eline bir örnek oyalansın…

Yabancı arkadaşlarım ve meslektaşlarım Gülen cemaatinin ülkeyi ele geçirip, kendi kendimizi bombaladığımızı anlayamıyorlar bir türlü (yıllarca böyle bir çılgınlığa nasıl müsaade edildiğini soruyorlar). Biz anlayabildik mi acaba? Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir devleti ele geçirme operasyonuydu o. Ve tepemize bombalar yağmadan çok önce, pek çok kişi, asker mağdur edilirken biz, ya geçmiş darbelerin yarattığı travmalardan ya da ‘tümevarım’larımızdan kurtulamayıp olan bütün haksızlığı görmezden geldik. Ergenekon, Balyoz ve türevi davaları hep eleştirmiş, haksızlıklarına dikkat çekmiş biri olarak kendimi diğer ‘kanmayan’larla birlikte tenzih ediyorum.

HOMOJEN OLAMAYIZ OLMAYACAĞIZ

Türkiye’yi dizayn etmeye kimsenin gücü yetmez. Burası tam bir kafası karışıklar cumhuriyetidir. Homojen tek tip bir insan dileseniz de yaratamazsınız. Herkesin bir parçası diğerine değer ve kesişen kümelerimiz içinde kaybolur, bir birimizin koluna girip gideriz. Bizim kutsal çelişkilerimiz de işte böyle doğar, çoğalır…

Darbe günü Çeşme’de haşemalı karısının yanında bira içen bir adam gördü bu gözler.biraDarbeci askeri savuşturup “Her Türk asker doğar” diye slogan atanlara şahitlik etti bu ölümlü!

Tankları ele geçirip “En büyük asker bizim asker” nidaları atanları duydu bu kulaklar!

Darbecilere direnmiş bir transseksüel ile röportaj yapan sarıklı, cübbeli adam gördü bu gözler!

Askerin hazırladığı Anayasayı yüzde 91 oyla kabul eden halkın tankların önüne yatmasını izledik hepimiz!

Taksim meydanında elinde tüfek tutan erle hatıra fotoğrafı çektiren darbe karşıtı gençlere hayret ettik.

Tankın içindeki askere “Ölümü öp in oradan evladım. Hadi güzelim” diyen teyzeye tanıklık etti bu fani!

Aydın’da sela üstüne sela okuyup hızını alamayınca İstiklal Marşı’nı söylemeye başlayan imam hikayesi dinledi bu öykücü. İmamın ardından küçük çocuklar da Andımız’ı okumaya başlamasın mı?

Beştepe’nin önünde Onuncu Yıl Marşı okuyanları alkışlayan sarıklıları gördü bu laik!

Bir arkadaşım, namaz kılıp dua edip ardından memleketi kem gözlerden korumak için kurşun döken halasını anlattı. “Yeterince kurşun döküldü bence sirkeyle yıkayalım ülkeyi” dedim, adaçayı veya üzerlik otu yakmayı önerdim.

Köprüde çatışmaya giren polisi arayan kuzeni “Televizyondaki sen misin” diye sormuş. Polis “Evet, ama şimdi uygun değilim; çatışmadayım. Sonra konuşuruz” demiş. Gelecek sefer telefonda uygun değilim derken lütfen çatışmanın ortasında telefonu açan bu polisi hatırlayın; insaf edin!

Türkiye’de de iç savaş çıktı diye ağlayan Suriyeli komşusunu teselli edenlerin de, kaptan ehliyetini çantasına koyup ülkeden tüymenin yolunu arayanların da hikayesini dinledim.

Çengelköy’de kaydedilmiş bir video var; görüntü masanın altında sabit sadece sesler duyuluyor. Yönetime el koyan bir askeri, “Bağırma çocuklar korkuyor” diyerek şaşkına çeviren bir kadını dinledim. Asker, dediklerini yaparlarsa hiçbir sorun çıkmayacağını aktarıyor ki kadın “Özür dilerim ama biz sade vatandaşlarız…gerçi özür dileyecek bir şey de yok” diyor ki asker bunun üzerine kendini imha etmiş olabilir. Darbeciler o sıra  kalkışmanın başarısız olacağını anlamış olabilir.

Taksim meydanına çıkan kamyonu kullanan çarşaflı kadının en yakın komşusu başı açık bir teyze… Başbakan Binali Yıldırım ile buluşmalarında ilginç bir sahne var. Çarşaflı hanım Başbakan’a sarılarak başını onun gerdanı ve omzu arasındaki o güvenli alana yaslıyor. Bu dostanenin ötesinde bir kucaklama biçimidir. Ancak bir çocuk babasına böyle sarılabilir. Dünyanın hiçbir Müslüman ülkesinde muhafazakar bir kadına bunu yaptıramazsınız. Ama Türkiye’de olur. Çünkü bizde devlet babadır ve baba namahrem değildir.

gezi
Gezicilerin kesilmesine engel olduğu ağaçların gölgesinde dinlenen polisler ve demokrasi savunucuları

Geçen Pazar Taksim’de CHP’nin çağrısıyla yapılan mitinge gittim. Hatta Bodrum’dan döndüğüm gibi meydana koştum. Polis daha önce kovaladığı Gezi direnişçilerini koruyor, onların “Her yer Taksim her yer direniş” sloganına bu kez öfkelenmiyordu. Sendikalar, sol gruplar, LGBTI Taksim meydanına çıktı da ne oldu? Ciao Bella söylediler. Sloganlarını atıp gittiler. Memleket de yıkılmadı. Orada kimler yoktu ki? Her rengiyle Türkiye o meydandaydı. Bomonti’de yaşayan zenciler bile gelmişti. Ben nasıl gitmezdim? Miting için biraz fazla şıkmışım; öyle dediler. Bir de yanımda bulduğum polislere binlerce soru sorarak zannediyorum hepsini çileden çıkardım. Zavallı bir tanesinin ayağına bastım, kolum yorulunca çantama sıkıştırdığım bayrağın sapıyla yanlışlıkla ona vurdum. Hem de sürekli. İlk kez bir mitinge gitmiş bir acemiden başka bir şey değildim.

Şu hale bakın. Ülkede OHAL var ama herkes meydanlarda. Fransa’daki OHAL’de kimse sokağa çıkmıyor. Bırakın mitingi, kahve içmeye bile inmiyorlar. Bunu bile bir çelişkiye dönüştürmeyi başardık. Belki de bizi güzel yapan bu çelişkilerimizdir. Neden çelişkilerimizi ve bütün bu farklılıklarımızı kucaklayamıyoruz?

Burası gereksiz tartışmalar ülkesi olmaktan çıkmalı artık. Dünyanın hangi ülkesinde hela taşı bile bir tartışma konusudur ve sizin siyasi eğiliminizin ve dindarlığınızın bir göstergesidir? İsteyen istediği çukura bağırsaklarını boşaltsın bize ne?

meydan1

 

BİR ADAMI SEVMEK…

Demokrasi şöleni yapılırken, bazılarında otoriterleşmeye gidilecek kaygısı var. Dış basın da bu yönde vurgu yapıyor. Peki, 15 Temmuz gecesi sokağa çıkanlar kimlerdi? Belki seçim sonuçlarımıza benzer biçimde yüzde 50’si Ak Partililer ve muhafazakarlar olabilir. Ancak birliği sağlayan kalan yüzde 50’nin de darbeye karşı çıkmasıdır. Sokaktaki muhafazakarların çok büyük bölümü partiden çok cumhurbaşkanına olan sevgisinden çıktı. Demokrasiye olan bağlılıktan ziyade bir adama duyulan sevgi bizi kurtardı diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Diyelim ki 20 yıl sonra benzer bir kalkışma oldu ve ülkeyi yöneten kişi bu kadar sevilen bir lider değil… O zaman bizi ne kurtaracak? Kim kurtaracak?

Oysa… Her şeyi değiştirme kudretimiz var. Geleceği istediğimiz gibi dizayn edebiliriz. Bunu belirleyecek tek unsur da buradan nereye gideceğimizdir? İstersek daha iyi bir yere varacağız. Eğer devletin tek tip vatandaş yaratma amacı olursa, mutlaka onu ele geçirmek isteyenler olacaktır. Laik, demokratik bir hukuk devleti olacaksak, bireyselleşmemiz ve herkesi kendimize benzetme sevdamızdan vazgeçmemiz gerekiyor.

Sorgulayan, kuşku duyan bireyler olmazsak ne oluyor herkes gördü. Asker sorgulamaz; emri yerine getirir. Tarikat üyesi sorgulamaz; biat eder. Tarikat üyeleri asker olunca ölümcül bir kokteyl oluşuyor; diğer hiçbir darbede görülmemiş bir vahşetle tepemize bombalar yağıyor, meclisimiz bile bombalanıyor. Bir adamı (Gülen) sevenler silah sıkarken, bir adamı (Erdoğan) sevenler namluya karşı duruyor. Bizi kana bulayan da, kurtuluşa götüren de ‘kişilere’ duyulan sevgi. Peki böyle mi olması gerekiyor?

TOPLUMUN GÖNÜL YARALARI

“Sokağa kim çıktı” diye tartışmak anlamsız. Görüyoruz ki iktidar yanlıları kadar; sağcı, solcu, ülkücü, laik, balyoz mağduru asker, Güneydoğu’da evi yıkılmış Kürt vatandaş da darbeye karşı durdu.

Neden?

Çünkü, tamam belki tüm mekanizmaları işleyen harika bir demokrasimiz yok ama bu ülkede darbeler insanları kendi dışkılarını yemeye zorlamıştır.

Çünkü soldan çok astık artık bir sağdan bir soldan asacağız deyip gencecik fidanlara kıyılmıştır.

Çünkü bu ülke vatandaşının, bir daha seçilmiş siyasetçinin asılmasına tahammülü yoktur.

Çünkü kesilen üç fidanın acısı hâlâ dinmemiştir.

Bu toplumun yaralarını, travmalarını görmek lazım. Farklı mahallelerde dolaşırsanız toplumun gönül yaralarını duvarlarda okuyabilirsiniz. Bu yara kah Deniz olur kah Berkin olur kah Ali İsmail olur kanar. Kah Fırat Yılmaz Çakıroğlu olur bayrağını sallar. Binlerce adı Gaffar soyadı Okan olan çocuk olur koşar.

Birbirimizin canını yakmaya son vermeli ve birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz. Önünüzde ahlaki ve hukuki hiçbir engel olmasa bile sizden olmayan, size benzemeyen herkesi yok edemeyeceksiniz. Sadece acı vereceksiniz. Da Vinci “Her şeyin her şeyle bağlantılı olduğunu fark et” der. Acı verdikçe acı çekeceksiniz. Ektiklerinizi biçeceksiniz.

Daha müreffeh, huzurlu, mutlu bir toplum olmak istiyorsak, bunu şimdi inşa edeceğiz. İnşa edemediğimiz seçeneği düşünmek dahi istemiyorum.

Düşünmeyelim!

37 Yorum

  1. Dilara
    | Cevapla

    Demeeeeeeet harika bir yazı. Bravo

  2. Tuna Yaver
    | Cevapla

    Bayıldım. Özellikle buraya
    Türkiye’yi dizayn etmeye kimsenin gücü yetmez. Burası tam bir kafası karışıklar cumhuriyetidir. Homojen tek tip bir insan dileseniz de yaratamazsınız. Herkesin bir parçası diğerine değer ve kesişen kümelerimiz içinde kaybolur, bir birimizin koluna girip gideriz. Bizim kutsal çelişkilerimiz de işte böyle doğar, çoğalır…

  3. ali
    | Cevapla

    on numara tespitler. . bravo demet cengiz

  4. ilker
    | Cevapla

    Şimdi bu bölümü okumadan önce size kendimle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Ben kafamda en derinden inandığım fikrin bile zıddını mutlaka düşünürüm. Her şeyden şüphe ederim. Aidiyetleri reddederim. Bütün bunlar sayesinde objektif olmaya gayret ederim, çelişkileri severim.

  5. okuryazar
    | Cevapla

    yaziya ulasilamadi. simdi geri geldi. sansurmu oldu demet hanin?

  6. Cg
    | Cevapla

    Çok güzel yazmışsınız. Tek eleştirim ‘Fransa’daki OHAL’de kimse sokağa çıkmıyor. Bırakın mitingi, kahve içmeye bile inmiyorlar’ cümlesidir. Paris, Fransa’da yaşayan bir vatandaş olarak Fransa’da terör olaylarına ve OHAL’e rağmen hayat normal şekilde devam etmekte. Vatandaşlar ‘bizim hayat tarzımıza’ terörizm ile son veremezsiniz inancıyla restoranlarda yemek yemeye, kahvelerini içmeye kısacası güncel hayatlarına normal şekilde devam ediyorlar. Uefa kupası bile düzenlendi OHAL’de :).

  7. okudum ve yazdım
    | Cevapla

    Elinize sağlık ancak fazlasıyla naif bulduğum yönleri fazla…

  8. Murat Kaykusuz
    | Cevapla

    Muhteşem. Yüreğinize sağlık.

  9. Buğra Yıldırım
    | Cevapla

    Müthiş bir yazı. Hem güldüm hem de ağladım. Ellerinize sağlık…

  10. Sevil
    | Cevapla

    Demet Hanım kaleminize sağlık.Samimiyetiniz ne güzel ve gerçek.Umarım bu topraklarda sizin gibiler çoğalır.Sevgiyle kalın ve hep yazın.

  11. Nezihi Turan
    | Cevapla

    Yazınızı ilgiyle ve zevkle okudum. İfade kabiliyetiniz hayranlık verici, üstelik konu kafası karışıklar memleketi iken. Hiçbir grup kendinde kötü değildir. Siz de belirtiyorsunuz bunu; darbeye şiddetle karşı olan cemaatler ve tarikatler de, mensupları diyeyim, vardı o mitinglerde. Onlar da çoğulcu-demokrasiye inananlar. Bu söylediğimi bir katkı olarak görmenizi dilerim. Selam ve sevgi ile,

  12. Mehmet Sarıçizmeli
    | Cevapla

    Mikemmel bi yazı. Doğru söylemek gerekirse yazıyı okumadan ön yargılarımı alıp gelmiştim. Hürriyet’teki modası geçmiş beyaz türk amcanın “sex satar” mantığıyla yaptığı yönlendirmeyi görünce “bu kadar basitleşerek, okur aldatma yöntemine niye başvurdu ki?” dedim ve fakat işsiz bir gazetecinin blog yazısı olduğunu duyunca dayanamadım atladım(gazetecilerin bağımsız mecrada yayınladıkları yazılar bana hep daha samimi gelmiştir). İyiki de okudum, hayat boyu taşıyacağım inciler edindim. Umarım kaybetmem. Teşekkürler beyaz türk amca. 🙂

  13. Herif 58
    | Cevapla

    On numara 5 yıldız

  14. ismail h. kostak
    | Cevapla

    Mükemmel bir analiz

  15. Yunus AYDIN
    | Cevapla

    Süper, tebrikler , çok doğru tesbitler,

  16. B. Celasun
    | Cevapla

    Beni pes etmekten vaz geçirmek üzeresiniz, Demet Hanım!

  17. çolak
    | Cevapla

    güzelll

  18. SR
    | Cevapla

    Afganistan’dan selamlar…..muhtesem bi yazi.
    3.dunya ulkelerinin en buyuk hatasi tek kelime ile “Bizi kana bulayan da, kurtuluşa götüren de ‘kişilere’ duyulan sevgi. “.
    Her ne olursa olsun Ulu onder Ataturkun saheseri olan Laik ve demokratik bir Turkiye Cumhuriyeti tum Turk ve Islam dunyasinda model ola gelmistir. Umarim bu model baki kalacaktir.

  19. tamer hamarat
    | Cevapla

    tebrik ederim gözlemleriniz mütiş anlatım doğal abartısız en kısa zamanda Hürriyette işe başlalarsınız inşallah.

  20. melis
    | Cevapla

    çok güzel yazmışsınız,sevgiler.

  21. yavuz
    | Cevapla

    Zevkle bir çırpıda okudum, sanki yarım kalmış hissi uyandırdı. yüreğinize sağlık.

  22. Murat
    | Cevapla

    Ağlattın kız beni, tebrikler

  23. Mehmet
    | Cevapla

    15 Temmuza ve sonrasına dair okuduğum en güzel yazı, elinize ağzınıza sağlık

  24. Hakan Mehmetoglu
    | Cevapla

    Siteye girmedim. Bu saatte okudum. Her kesimi anlayıp, hak vermiş, yüce bşr gönülle tüm farklıları kucaklamış. Demet hanım sizin gibi yüce gönüllü, sevecen insanlar çoğalmalı. Böylesi ciddi konuları böylesi komik bir dille yazmak özel bir yetenek. Siz hep yazın biz okuyalım. Doyamadım. Bitmeseydi dedim. Kaleminize sağlık.

  25. aslı
    | Cevapla

    harikasınız. çok samimi, su gibi akıcı bir dil ve on numara tespitler…bu kadar mı güzel ifade edilir dedirten…

  26. galip sagim
    | Cevapla

    “Bugün günlerden güzellik,sefa geldin,hos geldin!’
    Güzel insanlar ülkesine yolculugumuz basladi mi dersiniz? Hayali bile güzel!!

  27. beyza
    | Cevapla

    Ohal’da Fransa’da kimin disari cikmadigini yazarsaniz sevinirim çunku herkes ciktigi gibi, grevlerden dolayi ciddi mitingler oluyor. Sadece insanlarin guvenliginin saglanmasi için ilk gunlerde acik havada toplanilmasini istemiyorlardi. Teror nedeniyle tabi…

  28. Hayalci
    | Cevapla

    Enfes bir yazı olmuş. Özellikle güzel ülkemin, renkli insan manzaraları ve karakteristik yapısını aktarmanız şahaneydi. Tebrikler.

  29. Niyazi üstün
    | Cevapla

    Bizi biz yapan zaten o farkliliklarimiz degilmi?Toplumun birleştirici gücüde laikliktir.İnsan haklarina saygili bir hukuk devletinde yaşamak dilegiyle sağlicakla kalın

  30. gul
    | Cevapla

    yazi yazmayi bilmeyen kose yazarlari her yerde. siir gibi yazan gazeteci issiz. ertugrul ozkok ovecegine is versin. ben o ovmeden okumustum zaten.

  31. emrah
    | Cevapla

    Yazınızı genel itibari ile çok beğendim. Özellikle üslubunuz beni benden aldı diyebilirim…

    Bizde “herkes benden olsun” demeyen tek bir insan dahi yoktur. cümle olarak söylemeyebilir ama fiiliyat budur. Sağ-Sol vs. farketmeksizin hemde… Yinede ben ülkemi ve insanlarını seviyorum. Zıtlıklar ülkesi olmamızı bile seviyorum. hatta özellikle onu seviyorum. Çünkü herşey zıttı ile bilinir. Hüzün olmadan mutluluğu anlayamaz insan ya da karanlık olmadan aydınlığı. mümkün değildir. diğer bir ifade ile eşyanın tabiatına aykırıdır…

  32. Bulent
    | Cevapla

    Ablam süper olmuş beynine sağlık..

  33. selcuk
    | Cevapla

    Sizi işsiz bırakanların Allah belasını versin

  34. KEKO
    | Cevapla

    Her ne sebeple olursa olsun (bir önceki paragrafa dahil olarak kabul edilse de) böyle bir yazının sonu “Düşünmeyelim!” ile bitmemeliydi bence.

    Yazının varlığına, yaşamın doğasına aykırı düşünmemek !

    Lakin emeklerin için teşekkürler demeden geçmemek lazım…

  35. Ayse alemdar
    | Cevapla

    Cok guzel ve samimi bir yazi 15 agustosu sizin Gozunuzle gormek baska bir duygu. Elinize saglik.

  36. Asdfgh
    | Cevapla

    O fazla erkek fazla kadın fazla neon (:

  37. merusa
    | Cevapla

    ben hepsini okudum.

Murat kullanıcısına bir Cevap Yazın Cevabı iptal et