Bugün balkona çıkıp şarkı söyleyemem

, Yorum yapılmamış

bergamo

 

Como’da yaşayan arkadaşım Gianantonio, dün sabah Bergamo’da çekilmiş bir fotoğrafı gönderdi bana. Hastane ve morglarda yer kalmadığı için yakılmak üzere şehirdışına götürülen cenazeleri taşıyan askeri araç konvoyunun fotoğrafını…

“Bugün balkona çıkıp şarkı söylemeyeceğim” yazmış bana.

Bundan beş gün önce başka bir İtalyan arkadaşımın annesi öldü.

Her ikisi de ülkedeki aymazlıktan ve şımarıklıktan şikâyet ediyor.

Ki ölüm korkusu ve dayanışma da şarkı söyletebilir insana.

‘KAHRAMAN DEĞİL EMBESİLSİNİZ’

Işığa çıkamayan böcekler gibi deliklerine kaçtı insanlar.

Şehirler boş, caddeler boş…

“Cezalısın, odandan çıkmayacaksın” denen laf dinlemez aptal çocuklar gibi ev hapsine alındı insanlar.

Sokağa çıkma yasağını ihlal edip kendini kahraman zannedenlere Fransa içişleri bakanı “Kahraman değil, sadece embesilsiniz” dedi. Fransa Başkanı Macron, insanlar bencil ve sorumsuz davranıp uyarıları dikkate almadığı için sokağa çıkma yasağı getirdiklerini söyledi.

*

İtalya’da karantina kararı verildiğinden bu yana kendini ve komşularını eğlendiren insanların komik hale getirdiği ve romantize ettiği salgın, ülkede 3000’den fazla kişinin canını aldı.

Morali yüksek tutmak, dayanışmak önemli ama bunu realiteyi inkâr ederek ve gerekli önlemleri almadan şımarıkça yapmanın bir bedeli var.

İtalya’ya yardıma giden Çin Kızılhaç yetkilisi, İtalyanların gevşekliğinden ve karantinayı nasıl şuursuzca esnettiğinden yakındı.

‘Akdeniz ruhu’ salgında iyi sonuç vermiyor görüldüğü gibi.

Salgını ‘esnemeden’ kontrol altına alan Çin, Güney Kore örnekleri, vaka sayısı artarken ölüm oranını düşük tutmayı başaran Almanya örneği ‘disiplin’ kavramı, pratiği ve sonuçları üzerine düşünmeye sevk ediyor hepimizi.

31. VAKA KASTEN ÖLDÜRMEDEN YARGILANMALI

Güney Kore demişken… Ülkede sadece 30 vaka varken ve her şey kontrol altındayken 31. vaka iki kez testten kaçıyor ve bir tür Koreli Mesih’e inanan kadın ayine katılıp, 1000 kadar kişiye koronavirüsü bulaştırıyor. Sonrasında tarikatın lideri özür diledi ancak olan olmuştu, salgın binlerce kişiye yayılmıştı. Güney Kore akabinde işi daha da sıkı tutarak salgını kontrol altına aldı. Fakat inatlaşıp pazar ayinleri için kiliseleri açmak isteyenler hâlâ mevcut.

#Patient31 etiketi altında insanlar öfkesini kustu haklı olarak ve o kadının ‘kasten öldürme suçundan’ yargılanmasını istediler.

Miami’ye bahar tatili için giden genç Amerikalılar “Parti yapmamız engellenemez” diye ayaklanıyor.

Trump, ‘Çin virüsü’ diye anarken, salgının ABD başkanına yönelik bir operasyon olduğunu düşünen Amerikalı sayısı hiç de az değil. Oysa dünyanın başka yerlerinde bu virüsü, Çin ve Rusya’yı ekonomik olarak çökertmek isteyen ABD’nin biyolojik silah olarak ürettiğine inanan milyonlar var. Bu tür komplo teorilerine inanıyorsanız bir virolog (viroloji –virüs- uzmanı) ile konuşun, neden olamayacağını size anlatsın.

O kadar övdük disiplinliler diye ama Şansölye Merkel’in uyarılarına rağmen ‘korona partisi’ düzenlemeye kalkan Alman gençler var. İspanya’da Tinder marifetiyle evlerde buluşan ahmaklar var.

Ünlü komedyen Ricky Gervais, insanların aptallığından dert yanarken, “Çamaşır sularının üzerinde ‘İçmeyin’ uyarısı var. Bir yıllığına bu uyarıyı kaldıralım ve ondan sonra siyasi seçimler yapalım” der.

KALBİMİZİ KIRAN BENCİLLİK

Türkiye’de olup bitenlerle ilgili bir saptama yapmak, bir yorumda bulunmak istemiyorum. Zira sürekli her şeyi beğenmen ve onaylaman bekleniyor. Zira ben yıllarca haklı çıkmaktan yoruldum ve sıkıldım. Çünkü haklı çıkmak, insanı mutlu etmiyor. “Korkarım İtalya’dan beter olacağız” dedim bir sosyal medya paylaşımımda. Bununla kalsın…

market

Bu notu düşüp, devam edelim… Hem ülkemizde hem de dünyada kalbimizi kıran görüntüler var. Bir başına markette boşalmış raflara bakan umutsuz yaşlıların fotoğrafları, aralıksız 48 saat çalışıp işten çıktığında bebeğine alacak bez bulamayan hemşire videosu gibi kalbimizi kıran görüntüler…

‘KÖTÜ DÜNYA SENDROMU’

İklim değişikli, savaşlar, şiddet karşısında dünyanın her geçen gün kötüye gittiğine inanma sendromu, zaten epey yaygındı. Salgın ve sorumsuz insanlar nedeniyle şiddetlenen ‘kötü dünya sendromu’ bizi ekstra önlemler almaya itiyor. Önlenemez bir gıda ve temizlik ürünleri stoklama arzusu var.

1900 yılında dünya nüfusu 1.4 milyar iken şu anda 7.8 milyar… Küreselleşme ile metropoller, şehirler, ekonomiler, şirketler, marketler, tüketim, ihtiyaçlar ve uydurma ihtiyaçlar büyüdü, büyüdü büyüdü. Seyahatler arttı, turizm sıçrama yaşadı.

Metropollerde evler küçüldü. Bahçeler ve bahçelerde domatesler, kümesler ve kümeslerde tavuklar, ambarlar ve ambarlarda tahıllar, kilerler ve kilerlerde yağlar, konserveler, patatesler yok oldu. Binalar yükseldi, balkonlar yok oldu.

Binlerce yıl atalarımızın yaptığı gibi yiyeceğimizi, içeceğimizi kendimiz üretip, stoklamıyoruz; marketten alıp buzdolabına koyuyoruz. Ve bu tüketim organizasyonunu olumsuz etkileyecek en ufacık bir ihtimal belirdiğinde, korkuya kapılıp evlerimizi makarna ile dolduruyoruz.

Türkiye’de hâlâ süren konserve, turşu, tarhana, erişte geleneği kıtlık duygusunu bir miktar hafifletse de tamamen yatıştıramıyor.

NEDEN TUVALET KÂĞIDINA HÜCUM?

Cevabı aranan en önemli sorulardan biri de bu. Çünkü en kötü senaryoda evsiz, elektriksiz, susuz, tuvaletsiz kalırsak tuvalet kâğıdıyla hijyen sağlayacağız. Kamp, piknik gibi keyfi aktivitelerde de tuvalet kâğıdı, kâğıt havlu, peçete ve ıslak mendil çokça alınır.

Her şeyin durması halinde hiç olmazsa kişisel hijyenini sağlamak istiyor insanlar. Öyle başka da derin bir nedeni yok. Konu neden taharet musluklarına geldi bilmiyorum. İtalya’da bide geleneği çok yaygınken, onlar da tuvalet kâğıdı alıyor. Mesele taharet musluğu değil, sen daha anlamadın mı?

DUR EMRİ VERİLDİ

En ilginç olan ise dünyada her şeyin durmuş olması. Bir şey hariç! Her şey durdu ama bir tek savaşlar devam ediyor.

Bu zor günler sınavlarla dolu.

Durmamız, sabır göstermemiz gereken günlerdeyiz. Biraz kendimize ve başkalarına uzaktan bakalım. Bakalım, nasılız.

Hem kendimizi hem başkalarını düşünmede, sorumlu davranmada…

Kendiyle vakit geçirebilmede…

Yalnızlığı kabullenme ve iradeyi güçlendirebilmede…

Bağımlılıkları fark etmede…

Kişisel mesafeleri ve sınırları korumada…

Bi’ bakalım kendimize, nasılız.

Nasılsınız?

Gianantonio, kendine bi’ baktı ve balkonda şarkı söyleyemeyeceğini anladı.

Realite! Realite arkadaşlar. Şarkı söylemek güzel, söyleyelim de ama kafamızı tutmadığımız yaslardan çevirerek değil.

bergamo1

 

 

Yorum Bırakın