Çıplak ayaklı öksüz bebek ve bizim bitmez tükenmez zalimliğimiz

, 8 yorum

*

Nereden baksan çılgınlık! Nereden baksan ayarsızlık!

Dört yanımız duygu polisleriyle çevrilmiş; ne hissedeceğimizi ve ne hissetmeyeceğimizi, ne kadar süreyle hissedip hissetmeyeceğimizi haykırıyorlar.

Gönüllü girdiğimiz sosyal medya karakollarında gözaltındayız; sorgulanıyoruz, işkence ediliyoruz… Yargı makinesi insanların olmayacak hükümleriyle boynumuzda urgan, asılıyoruz.

Bir yandan Twitter seçim sonuçlarını manipüle ediyor diye ABD Başkanı Donald Trump’ın tweet’lerini siliyordu, bir yandan İzmir depreminden dört gün sonra enkazdan sağ çıkan Ayda’nın hastaneden babasının kucağında çıplak ayak taburcu olması insanların içini yakıyordu(?)… Bir yanda Amerikalı ünlü YouTuber Alyssa Anne Dayvault, doğar doğmaz çöpe atarak katlettiği kendi yavruları nedeniyle 40 yıl hapis cezası alıyordu bir yanda bakanlar Instagram’dan istifa ediyordu…

Oturdum yazı yazmaya. Ne duygu polisi olmak istiyordum ne yargı makinesi ne de yazdıktan sonra gönüllü gireceğim sosyal medya karakolunun tutuklusu… Yazamadım. Birkaç gün sonra tekrar oturdum; yine mırıldandım: Nereden baksan çılgınlık! Nereden baksan ayarsızlık!

*

Evet, seviyoruz her şeyi bilen ve her şeyi raconuna göre yapan olmayı -numaradan tabii ki- ve öyleleriyle çevrilmeyi. Oysa ben çoğu zaman samimi bir acemilik özlemi çekiyorum. Her şeye bir cevabı olanları değil, söyleyecek söz bulamayanları seviyorum. Bıktım usandım laf ebelerinden, her durumu kurtaran ustalardan, namuslu numarası yapan yavşaklardan.   

Ayda’nın çıplak ayaklarından yola çıkıp isyan edenlerin bazıları haklıydı. Babanın yalnızlığından dem vurmuşlardı. Oysa istisnasız her birimiz kendi içimizde zaten yalnız değil miyiz? Felaketlerin üzerine çöküp siyasi şov yapanlara, erdemli(!) davranışlarını gözümüze sokanlara, “Ben daha erdemliyim, daha duyarlıyım. Hepinizden daha erdemli ve daha duyarlıyım tamam mı” diye yarışanlara kızalım elbet… Elbet de… Yargı dağıtacağım diye kolları sıvarken avuçladığımız kartoplarından insanların altında kaldığı koca koca çığlar yaratıyoruz farkında olmadan.

Enkaz altından bir mucize çıktı diye de bakabiliriz pek âlâ, bir yavrucak annesiz kaldı diye de… İnsanlara neyi, nasıl göreceklerini buyurmak kimin ne haddine! Hele bu çocuğun öksüz kalışını, çıplak ayaklarına çorap giydiremeyen babanın beceriksizliğiyle daha dramatik hale getirmek kimin ne haddine! Ama had bilinmiyor işte. Eşini kaybetmiş acılı bir babayı “Ayakları yara içindeydi o yüzden çorap giydirmedik” demeye mecbur bırakmak kimin ne haddine?

Eğer birileri size haddinizi bildiriyorsa bu belki de siz yerinizi bilmediğiniz içindir. Bir de böyle düşünün duygu zabıtaları, tamam mı?

*

Duygu polisleri, yargı makineleri bu kadar mı? Hayır! Bir yanda da “Üzüldüm” diyenleri “Mesele sen değilsin. Mesele senin ne kadar üzüldüğün değil” deyip demir parmaklıkların ardına atanlar var.

İnsan elbette her şeyi kendi duygusuyla bilir, yaşar. Bu, insanlara “Duygun olmayacak” diye buyurma hadsizliğinden başka bir şey değil. Üzülmesin mi insanlar? Üzüldüklerini söylemesin mi?

Üzüntüsü sahte olanın ağlaması gösterişli olur, doğrudur. Ama yine de insanlara duygunuzu belli etmeyin, duygunuzla gösteriş yapmayın demeye ne kadar hakkımız var? Herkes kendi duygu ve davranışlarının samimiyetiyle ilgilense keşke…

İnsan haklarına aykırı gözaltıların, sorguların ve işkencelerin yapıldığı bir karakol olan bu sosyal medya, aynı zamanda koca koca tribünlere sahip bir arena da. Bile isteye kalkanlarımızı, kılıçlarımızı kuşanıp yırtıcı hayvanlara, bazen de masumlara saldırıp alkış almaya çıkıyoruz meydana. Bu uğurda herkesi kılıçtan geçirebilir, marifetlerimizi sergileyebilir ya da yere düşen bir masumu alnından öpüp ne kadar duyarlı olduğumuzu gösterebiliriz. Ama hepimiz gladyatörlüğü gönüllü; bunu unutmayalım.

Her ne olursa “Hemen iki günde unuttunuz” diye tepeden buyuranlar ise gerçekten duyarlı ve hassas olsalar keşke. Ne yazık ki tek maksat yükseklerde avantajlı bir konum elde edip, insanları kritik ederken kendini yüceltmek… Elbette yas tutana saygılı davranmalı, düğünümüz olsa bile müziğin sesini açmamalıyız ama bu yine de bize insanlara ne kadar yas tutacaklarını buyurma hakkı vermez. Kimin ne süreyle yas tutacağına karar veren bir merci varsa gidelim hep beraber icazet alalım oradan.

Aylar önce Ebru Şallı ve Harun Tan evlatlarını kaybettiğinde de yine bu ipe sapa gelmez duygu polisleri, yargı makineleri devreye girdi. Utanmada bir anneye, bir babaya evlatlarının acısını yeterince yaşamadıklarını, yas tutmadıklarını haykırdılar.

Oysa…

Kimin yüreğinin ne kadar kanadığını kim bilebilir? Kapımızı kapatıp yüzümüzü yastığa gömdüğümüzde çektiğimiz acıları kim tartabilir? Geceleri uykudan ağlayarak uyandığımızda gözyaşlarımızı kim görebilir?

Herkes sizin yanınızda ağlamak zorunda mı? Herkesin acıyla baş etme yöntemi farklı… Herkesin yası, yasını tutma biçimi farklı… Herkesin fiziksel ve duygusal yaralarıyla ilgilenme biçimi farklı… İyileşme –eğer iyileşecekse- süreci, süresi farklı… Kimi sever yarasını göstermeyi, kiminin mahremidir; gizler.

Hayat devam eder ey ahali. Etmelidir de. Ama siz görmüyorsunuz ya da kanamıyor diye kimsenin yarası kapanmış olmuyor. Hayat devam eder ey ahali. Etmelidir de. Ama kimisinin yarası gerçekten iyileşir kimisi ise yaralarıyla yürür bu yaşam denen yolculuğu.

Herkes tribünlere selam verip eğlenceye devam ederken, hiçbir şeye değilse bile insanların acılarına, yaslarına ve yaralarına saygı göstermeyi öğrenmeli.

Yoksa bu yargı makinesi hali herkese adaletsizlik getirecek, ıssızlığı kimimiz tımarhanede kimimiz hapishanede yaşayacağız…

8 Yorum

  1. İNCİ
    | Cevapla

    TEK KELİMEYKE MUHTEŞEM

  2. Ayşe Yıldırım
    | Cevapla

    Bu kadının tespitlerine hayranım. İnce ruhlu güzel kadın hep yaz hepppp

  3. Ayşe Yıldırım
    | Cevapla

    Duygu zabıtaları

  4. Zafer Sucu
    | Cevapla

    Kimse samimi değil Demet hanım hep başkalarına doğrucu

  5. Cevza Aydın
    | Cevapla

    Elinize ve kaleminize sağlık.

  6. Serpil Varol
    | Cevapla

    Kalemine sağlık çok güzel anlatmışsın

  7. Aysun Telli
    | Cevapla

    Süper hislere tercüman bir yazı

  8. Gülnalip Kaprol
    | Cevapla

    Yine duygularımıza tercüman olmuşsun.
    Eline, o duyarlı yüreğine sağlık.

Cevza Aydın kullanıcısına bir Cevap Yazın Cevabı iptal et