Peru: Bir dağ masalı

, Yorum yapılmamış

GÜNEY Amerika’nın Pasifik okyanusuna kıyısı olan ülkesi Peru… İnkaların torunları… And Dağları… Dağlarda yaşayan insanlar… Amazon Ormanları… Dünyanın en yüksek göllerinden Titikaka… Uçurumların kenarına inşa edilmiş antik çılgın şehirler… Sayısız piramitler… Şamanlar… Dualar… Kafa yapan kaktüsler… Uzaylılar…

 

 

HİÇ kolay değil Peru’yu anlatmak. Zaten ne anlatsam eksik kalır diyerek, okuru uyarayım. Çocukken okuduğum Erich von Daniken’ın Tanrıların Arabaları kitabıydı beni ilk yoldan çıkaran. Peru’daki ters piramitlerden, tonlarca ağırlıktaki taş bloklardan, insan eliyle inşası imkansız yapılardan söz ediyordu. Bir gün mutlaka görülmeliydim… Kendi gözlerimle…

Spiritüel konularda çeşitli eğitim ve aktiviteler düzenleyen Radia, ara sıra nefes terapilerine gittiğim bir merkez. Sahibi Seda Rodop da şaman inanışına olan ilgisinden Peru’yu görmek istiyormuş. Üç beş kafadar Seda’nın etrafında bir araya gelip, Peru’ya gittik. Sıradan, turistik bir gezi değildi. Ama Peru’da bütün iç hat uçuşlarımızı ve konaklamamızı (ki kimi zaman elektrik bile olmayan köylerdi) Peru’dan bir şirkete organize ettirdik. THY uçmadığı için Avrupalı havayolu şirketlerini seçtik. Amsterdam’dan 13 saat uçarak başkent Lima’ya vardık.

İNKALARIN BAŞKENTİNE GEÇİŞ

Lima, Pasifik kıyısında bir şehir. Büyük sıradan bir şehir… Sıradan dediğime bakmayın, onun da sağında solunda yine piramitler ve çılgın İnka yapıları bulunuyor. Kendi de bir şaman olan (aslında onlar paqo diyorlar, şaman dışarıdan gidenlerin onlara bakarak koyduğu isim) rehberimiz Ernesto Aliaga Montesinos ile buluşmak için İnkaların başkenti Cusco’ya uçuyoruz. Uçuyoruz ve 3400 metreye konuyoruz. İnkaların Kutsal Vadisi’nde yolculuğumuz da böylece başlıyor. Coca yapraklarıyla tanışmamız da öyle. Yükseklikten rahatsız olmamak için coca yaprakları çiğnememizi ve çayını içmemizi öneriyorlar. Cusco, İnkalardan kalma taş duvarların üstüne İspanyolların çıktığı iki katlı evlerden oluşuyor. Mimari de Endülüs izleri hemen fark ediliyor. İspanyollar, buraları fethetmiş ve nüfusun yüzde 85’ini Katolik yapmış ama toplumun neredeyse tamamı eski geleneksel inanışlarını da koruyor.

GİZLENEN HAZİNE: MACHU PİCCHU

Pisac ve Ollantaytambo’yu ziyaret ettikten sonra Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olan Machu Picchu’ya iniyoruz. İniyoruz diyorum çünkü orası 2500 metre yükseklikte. Adını yakınındaki dağdan (And’ın uzantısı) alıyor. İspanyolların işgaliyle sarsılan İnkalar’ın, buradaki kadim bilgileri ve değerli eşyaları alarak gittiği ve şehri biraz yıktığı söyleniyor. O dönemdeki adı ve ne için inşa edildiği bilinmiyor. Sadece birbirine merdivenlerle bağlı yaşam alanları, tapınaklar ve her İnka şehrindeki gibi tarım terasları bulunuyor. Sapa bir yerde olduğu ve zamanla üzeri yeşil bitki örtüsüyle kaplandığı için 1900’lerin başına kadar kimse bu eşsiz yeri fark etmemiş. Gezerken dikkatli olmak gerekiyor çünkü düşme ihtimaline karşı çok fazla bir önlem alınmamış. Uçurumun kenarındaki yapılarda gezerken, sorumluluk çoğunlukla sizde. Ki, manzaranın müthiş ve baş döndürücü olduğunu bir kenara not edin. Dağların tepesini saran bulutlar kimi zaman kalıntıların üzerine uzanıyor, kimi zaman yağmur çiseliyor (peşinden gökkuşağı sürprizi gelebiliyor), kimi zaman lamalar sizden habersiz kadrajınıza giriveriyor. Yükseklerden, daha yükseklere bakıp duruyorsunuz. Ne kadar yükseğe çıksanız, hep daha yükseği var. İnkaların dağlara olan saygısını kısacık bir sürede içselleştiriyorsunuz.

Machu Picchu’dan yürüyerek gidilen Mandor şelalesinin de kutsal olduğuna inanılıyor. Aynı ismi taşıyan ormanda, yemek ve despacho seremonisi için molaları saymazsak 8 saat aralıksız yürüyoruz. Ertesi gün trende tanıştığım İrlandalı çift ormanda 5 gün kamp yaptıklarını anlatıyor. Peru’ya gelip dağlarda veya ormanda aylarca kalanlar var. Şamanların öğretilerini öğrenmek için daha da derinlere gidenler var.

SIRRI ÇÖZÜLEMEYEN TAŞ BLOKLAR

Peru’yla ilgili bilmeniz gereken bir şey daha var. Her şeyin ama her şeyin adının birkaç yazılış biçimi var. Saksaywaman da öyle. Cusco’nun kalesi olarak kabul edilen yer… İspanyol istilası ve depremlerden üçte biri ayakta kalan kalenin duvarları zikzak çizerek uzayıp gidiyor. Bu duvarların yapımında bazıları 120 ton (evet yüz yirmi) ağırlığa sahip taş bloklar kullanılmış. Hâlâ nasıl taşındıkları, nasıl bu kadar mükemmel biçimde kesildikleri ve nasıl hiçbir yapıştırıcı madde olmadan duvarların örüldüğü bilinmiyor. Perulular, bu ve benzeri yapıların uzaylılarca inşa edildiğini düşünüyor. Uzaylıların zaman zaman gelip gittiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil.

Moda bir deyim var ya, “Akışta kal” diye. Peru’da isteseniz de istemeseniz de akıştasınız. Aksi mümkün değil! Bir seyahati planlamak mümkün değil. Seyahat sizi planlıyor.

 

Titikaka gölü ve yüzen adalar

8500 metrekare büyüklükteki Titikaka, dünyanın en yüksek göllerinden biri. Deniz seviyesinden 3812 metre yüksekte yer alıyor. Bolivya ile ortak paylaşılan göl, masmavi bir okyanusu andırıyor. Gölde yer alan irili ufaklı adalarda da İnkaların izleri var. Hemen her adayı üşenmeyip küçük duvar halkaları örmek suretiyle piramitlere dönüştürmüşler. Tepeleri piramitlere dönüştürmedeki ana neden, toprak kaymalarını önlemekmiş. Bu göl üzerindeki en ilginç olan ise Uros başta yüzen 41 ada. Sazlara benzeyen totora bitkisinden yapılan adaları görmemek büyük kayıp.

Umayo Gölü kıyısındaki tapınak ve kule mezarların yer aldığı antik Sillustani de yüksek enerjisi ile büyüleyici.

 

Pasifik kıyısında Atatürk

PERU’ya vardığımız ilk gece, Lima’da kalacağımız otele giderken Pasifik kıyısında karanlıkta bir heykeli hızlıca geçtik. Atatürk’ün heykeli olduğunu düşündüm. Sonra dönüş için Lima’ya geri geldiğimizde rehberimiz Tina Guzman Khang’e orada bir Atatürk heykeli olup olmadığını sordum. Kolumuzdan tuttuğu gibi bizi heykelin önüne getirdi. Hoş bir karşılaşma oldu.

 

3500 çeşit patates

İNKALARIN tarımda çok ileri bir toplum olması da bu kutsal toprakların sık sık uzaylılarca ziyaret edildiği tezine dayandırılıyor. Ülkede 3500 farklı çeşit patates yetiştiriliyor. Yüzlerce farklı çeşit mısır var. İnkaların tohumları geliştirerek yüksek dağlarda tarım yaptığı anlatılıyor. Moray, alçaktan halka halka yükselerek (ters çukur piramit) tohum yetiştirdikleri bölge. Buradaki tohumları saklayabilmek için dağlara çıkarıyorlarmış. Teraslarda tarım ve tarlaları bombeli parçalar haline getirerek sulama sorununu çözmek de İnkalar’dan günümüze miras kalmış.

 

Üç yaprak bir niyet

İNKALAR, yükseklerde sağlıklı ve güçlü yaşamı coca (koka) yapraklarına borçlu olduğunu düşünüyormuş. Coca yapraklarının her birinde 0.25-0.70 kokain bulunuyor. Uyuşturucu etkisi göstermesi için 15 kilo civarında yemeniz gerekiyor ki bu mümkün değil. Coca, bu coğrafyada kültürün çok önemli bir parçası. Dağlardaki insanlar sürekli dişleriyle sol yanakları arasında yaprakları tutuyorlar. Her yerde çay yapmanız için sıcak su ve coca yapraklarını bulabilirsiniz.

Dağa çıkarken, gölden geçerken, nehir kenarında yürürken, okuyup üfledikleri üç coca yaprağını dağın, gölün, nehrin ruhuna şükranla sunuyorlar.

Despacho (sunum demek, tanrıya sunum) seremonilerinde de niyetler üç coca yaprağına konuluyor ve tanrıya gönderiliyor. Bizim kahve falının benzerine bu yapraklarla bakıyorlar. Yaprak okuma turistlerin de ilgisini çekiyor.

 

 

Yorum Bırakın