PERU: Topraklarına sahip olabilirsin ama ruhuna asla!

, Yorum yapılmamış

p9

Peru’ya mistik bakış…

DAĞLARI, yeşili, laması, zamponası (flüt), şamanları, büyüleri, duaları, renkleri… And Dağları, Amazon Ormanları… İnka uygarlığı… Dünya dışı ziyaretçiler… Peru çağırıyor duymuyor musunuz?

 

YILLARCA Peru’nun çağrısı kulaklarımda gezdim durdum. Sonra bir gün kulaklarında aynı çağrıyı duyan insanlarla tanıştım. Toplanıp Peru’ya gittik. Orada bağlantıları olan arkadaşlarımız sayesinde bize seyahatimiz boyunca şaman liderler eşlik etti (aslında onlar şifacılara paqo, seremonileri yönetenlere ise maisaya diyor. Şamanizm bu inanışa dışarıdan verilen isim, kendileri öyle anmıyor ve bir ismi de yok). Seyahat arkadaşlarımın neredeyse tamamı ulvi insanlardı. Ve hiçbirimiz oraya gittiğimiz kişiler olarak geri dönmedik. O dağları, tepeleri, renkleri, şamanların dualarını, ayinlerini, sokaktaki hayvanları gördükten sonra aynı insan olarak kalmak mümkün değil. Değiştik, dönüştük. Ben, size Peru’yu inanç ve içsel yolculuklar ekseninde anlatayım. Çünkü bu sadece turistik bir gezi değildi…

BAŞKA BİR İNANIŞ MÜMKÜN

Protest bir tavırla söylenen “Başka bir dünya mümkün” sözü çok anlamlıdır. Evet, mümkün. Bunun için inanç sistemimizi tamamen değiştirmemiz gerekiyor. Peru’daki mistisizmi keşfettikçe -ne yalan söyleyeyim- İspanyollara ve Katoliklere kızdım. İşgallerine, zulümlerine, insanları zorla değiştirme çabalarına… Ama dönmeden önce fark ettim ki, ne kadar Hristiyanlık inancına zorlanmış olursa olsun, İnkaların torunları geleneksel inançlarını bir şekilde korumuşlar. En koyu Katolikler bile Andların ruhunu bırakmamış. Despacho denen tanrıya sunum törenlerini hâlâ sürdürüyorlar.

Semavi dinler, “Tanrı yarattı” der. İnkalar, tanrının düzeni kurduğuna inanıyor. Başlangıç ve bitişe inanmıyorlar. Yanlarında Türkçe veya Arapça bir dua mırıldanın hemen size eşlik ediyorlar. Çünkü onlar için Pacca Mama (Dünya Ana), İsa, Musa fark etmiyor. Eski inanışları çok tanrılı. Bugün o tanrıların çoğu ruha dönüşmüş. Her şeyin ruhu olduğuna inanıyorlar; dağların, nehirlerin, göllerin, rüzgarın… Ve sürekli bu ruhlara şükranlarını sunuyorlar.

COCA TAKİPÇİLERİ

Doğaya ve evrene saygı da buradan geliyor. Bir dağa, şükranlarınızı sunup üç coca yaprağı sunmadan çıkamazsınız. Bir nehri üç coca yaprağı sunmadan geçemezsiniz. Genel olarak Andlar’daki inanışı üç grupta toplamak mümkün. Coca yaprağını izleyenler, kaktüs izleyenler ve ayahuasca (ayavaska) izleyenler. Dini ritüellerinde bu üçünden birini, bazen de ikisini bir arada kullananlar olabiliyormuş. Adı olmayan bu başka türlü inanışın peşine düşen modern dünyanın insanları, gelip aylarca And Dağlarında veya Amazon ormanlarında kalıyorlar. Şaman pratiklerini, öğretilerini benimsiyorlar.

Zamanında İspanyollar, İnkaların inançlarıyla ilgili kitaplar yazarken bu kadim kültürü anlamakta zorlanmışlar. Semavi dinler veya Asya’daki inanışlar gibi bir sisteme oturtmak zor. Üç alemden söz ediyorlar. Uku Pacha dedikleri geçmişin ve yer altının dünyası; bugünün dünyası Kay Pacha ve yukarının, geleceğin dünyası Hanan Pacha.

KORSAN AYİNLER

Şaman rehberlerimizle, ülkede mümkün olan her yerde meditasyon ve seremoniler yaptık. İnkaların tohum yetiştirdiği Morray, dünyanın yeni yedi harikasından biri olan Machu Picchu, kimi taş blokların 120 tona çıktığı Cusco kalesinin bulunduğu Saksaywaman, dünyanın en yüksek gölü Titikaka, kule mezarlarıyla ünlü Sillustani ve daha pek çok arkeolojik alanda kimi zaman yasal izinli kimi zaman da gizlice meditasyon yaptık. Machu Picchu’da rehberimiz Ernesto’nun oğlu Tito, arazi yoklaması yapıp yağmur altında sığınabileceğimiz küçük bir mağara bulmuştu niyet ettiğimiz ritüelleri yapabilmemiz için. Spiritüel müziğin dünyaca ünlü ismi Seda Bağcan ve ninniler besteleyen Sonat Bağcan da seyahat arkadaşlarımdı. Onlarla da Sanskritçe ve Türkçe mantralar söyleyerek meditasyon yaptık. Hemen her meditasyon ve seremoniden sonra bütün ekip tek tek kucaklaştık. Soldan kucaklaşınca iki kalbin üst üste gelip konuştuğuna inanıyormuş İnkalar. Biz de öyle yaptık. Rehberlerimiz ve şaman liderler ile her sabah uyanınca, her gece yatmadan öpüşüp, kucaklaştık.

Peru’daki her adımımız çok önceden planlanmıştı ama çoğu zaman akıştaydık. Bir iç hat uçuşumuzu kaçırdık. Başkaları olsa kıyameti koparır. Benim ulvi arkadaşlarım “Her şeyin bir nedeni vardır” diyerek ertesi gün uçağa binmeyi son derece normal karşıladı. Uçağı kaçırdığımız gün Cosco’ya (İspanyollar Cusco yapmışlar ismini) geri döndük ve çok ilginç bir seremoni tecrübe ettik.

YENİDEN DÜNYAYA GELİYORUZ

Saksaywaman yakınlarında bir arazide her zamanki gibi çember oluşturarak oturduk. Sebastian ve Ernesto yan yatarak cenin pozisyonu almamızı söyledi. Sebastian, öz dilinde dualar okuyordu. Sonra zampona ve geleneksel sazların olduğu müzik bütün ruhumuza işledi. Bir saat kadar anne karnı pozisyonunda kaldık. O esnada aramızda ağlayanlar oldu. Ben çoğunlukla huzursuzluk hissettim. Sonra yürüyerek tepelik bir yere geldik. Orada devasa okaliptüs ağaçlarına sarılmamızı istedi Ernesto. Öyle yaptık. Durduk yerde ağaçlara sarılan 15 kişi görsem “Delirmiş bunlar” der ve gülerim. Ama orada öyle değildi. Ağaçla ve dünyayla fazlasıyla bağ kurduğum bir andı. Ağacın kökleriyle yeniden dünyaya bağlandım. Zampona sesi hâlâ kulaklarımdaydı. Sonraki durak biraz daha yükseklerde kocaman kayaların olduğu bir tepeydi. O kayaların üzerine uzandık. Kayanın üzerinde yatarken dünyaya bir tersten baktım, bir düzden. Sonra ufuk çizgisine bakarken bu mavi yuvarlak gezegenin üzerinde yatıyor olduğumu o kadar güçlü hissettim ki… Uçup gitmiyordum; yer çekimi beni dünyaya bağlıyordu. Hareket edebileceğim kadar da serbest bırakıyordu. Ve bu gezegen güneş sisteminde, samanyolu galaksisinde ve sınırlarını bilmediğimiz evrende bir yerdeydi. Kalbimden hepsine bağlı olduğumu hissettim. Hepsinin bir parçası… Yeniden dünyaya geldim. O anı fazlasıyla hissediyordum. O andaydım. Zampona yine kulağımdaydı. Bizim korsan ayinlerimizi takip eden korsan CD satıcısı, meğer koca hoparlörle peşimizde dolanıyormuş. Müziği zihnim yaratmıyormuş.

Bütün gün öğleden sonrasını ayırdığımız seremoni, herkes için sarsıcı olmuştu. Otele döndüğümde kalbimi bir kas yığını olarak hissettim; ağrıyordu. Ben acı çekerken ritüelleri yöneten herkes kalp çakramdaki bu hareketlilik için sevinç duyuyordu.

Son gün havalimanında bizi uğurlarken, Ernesto son bir seremoni yaptı. Her birimizle birkaç dakika gözlerini hiç kırpmadan bakıştı. Biz bakışmadan bana “Bizim kültürümüzde erkekler ağlamaz. Sizde de öyle mi” diye sordu. Başımla onaylarken, “Evet, bizde de erkekler ağlamaz. Bir de ben ağlamam” dedim. Bakışmanın sonunda Ernesto ağlıyordu. Aramızdan bazıları ağladı. Rehberlerimiz ağladı. 23 Nisan’da Türkiye’yi terk eden çocuklar gibiydik; çoğumuz gözlerini kurulayarak uçağa bindi.

 

 

Bilirsen ölürsün!

“GİZLİ bir bilgi var. Onu bilen yok olur. Onu öğrenemeyiz ama müzikle, dağlardan esen rüzgarla ondan parçalar dinleyebiliriz” diyor Jackline, diğer rehberimiz.

İnkaların üç boyutlu bir dünyaya inandığını söylemiştim. Geçmiş-yer altı, şimdiki ve yukarı-gelecek alem… Bazı İnka kabileleri dördüncü bir aleme daha inanıyor. Bu, üç zamanın birleştiği, ‘zamansızlığın’ olduğu yer. Kimileri bu boyutta hayaletlerin veya uzaylıların olduğunu düşünüyor. Çoklu veya paralel evren inancı gibi bir şey…

Uzaya, yıldızlara, güneşe ve aya İnkalar hep meraklı olmuş. Belki de gerçekten dünya dışı canlılar (yaratıklar) veya başka boyutlardan varlıklar onları ziyaret etti. Belki hâlâ ediyor.

Ancak, güney yarımküredeki bu ülkede geleneksel olarak hâlâ en kısa gündüzün yaşandığı 21 Haziran’da ağlayan insanlar oluyor. Sırf o törenler izlenmek için bile ikinci kez Peru’ya gitmeye değer.

 

 

Ayahuasca ve Vauchma

BAŞTAN uyarayım; bunlar ‘cıs!’ bilgiler. Vauchma bir kaktüs. Bu kaktüsün suyunu içip, doğayla bütünleşme ayinleri yapılıyor. En az dört günlük bir diyetten sonra aç karnına içilebiliyor. Et, alkol, kahve ve baharat yasak. Vauchma içilen gün de yemek yasak. Bir adi da San Pedro. Kafası kesilen azizin adını vermiş İspanyollar.

Ayahuasca ise bir bitki. Ancak Vauchma’ya kıyasla çok daha güçlü. Peru’da da pek çok sahte şaman lider olduğu için Ayahuasca yapacakların dikkatli olması isteniyor. Çünkü gerçek bir şaman lider, kertenkele ile konuşup kişiye özel bir reçete hazırlıyor. Bir şamanın sahtekar olduğunu bir kokteyl hazırlayıp herkese sunmasından anlayabilirsiniz, diyorlar.

Ülkeye gelen turistler bazen kafa bulmak için Ayahuasca ve Vauchma içseler de, İnkaların amacı bunlarla birlikte doğayla bütünleşecekleri seremoniler yapmakmış. Vauchma yapan biri tecrübesini “Doğa içimden geçti” diyerek anlatmıştı.

p20

Lima yani konuşalım mı?

PERU isminin bir nehirden geldiğine inanılıyor. Peru kelimesinin eski dillerde ‘huzur’ anlamına geldiği söyleniyor. Ülkenin başkenti Lima’nın anlamı ise oldukça ilginç. İspanyollar, işgalin ardından Pasifik kıyısındaki bu yerin ismini sorduklarında yerlilerden biri kendi dilinde “Konuşmak (mı istiyorsun)?” demiş. Lima, eski İnka dillerinde konuşmak demekmiş.

O bölgenin Latincesi diyebileceğimiz Pukina dilini konuşan herkesi İspanyollar kesmiş. 1915 yılına kadar Katolik olmayanları hapse atmışlar. Quecha ve Aymara yerel dilleri ise hâlâ konuşuluyor. Ülkede 44 farklı kabile ve dil var. İyimserler İspanyolcanın dil birliği getirdiğini ileri sürüyor.

 

NE LAZIM, NE DEĞİL?

Uzun ve derin bir meditasyondan sonra, çantasında sürekli bir şey arayan bir seyahat arkadaşıma (yanımdaki ustaların değişiyle kanal olup) “Bu kadar çok şeye ihtiyacın var mı” derken buldum kendimi. Peru’ya giderken topuklu ayakkabıya, renkli kozmetiklere ihtiyacınız yok. Çok süslü püslü olmaya, bir giydiğinizi bir daha giymemeye ihtiyacınız yok. Doğanın içinde bu doğal insanlarla birlikte sadeleşme fırsatını kaçırmayın. Şapka almadan gidin çünkü o kadar güzel çeşitler var ki… Kakaodan yapılan şapkaların kokusu da muhteşem. Geleneksel el işi şapkalardan nasıl olsa alacaksınız. Şal veya kaşkol da almadan gidin. Alpaga (bir çeşit lama) yününden rengarenk seçenekleri alıp onlarla gezmek size daha iyi gelecek. Değerli aksesuarlar götüreceğinize not tutacağınız bir defteriniz olsun. En değerli anlarınızı yazın ona.

Hava bulutlu olsa bile güneş kremsiz gezmeyin ve dudak koruyucunuz eksik olmasın. Yedek telefon şarjı da hayat kurtarıcılardan biri.

Tropikal iklime sahip Peru ama yüksek dağlarda akşamları hep serin. Güneş çıkınca pişiyorsunuz, gidince donuyorsunuz. O yüzden kat kat lahana gibi giyinmek, sıcakladıkça soyunmak, yağmur bastırınca da yağmurluğu giyinmek gerekiyor. Yürüyüş ayakkabısı da olmazsa olmazlardan. Fiyatı 5-10 lirayı geçmeyen poşet yağmurluklardan da orada kolayca bulabiliyorsunuz.

 

Yorum Bırakın