Bir ilişki nasıl batırılır?

, 27 yorum

iliski2
Uzun bir yol arkadaşlığı yaptık biz. Hadımköy’den bindiğim taksiyle Maslak’a 3 saatte geldiğimiz için Hasan’ın yaşamına şahitlik ettim. Karısı dün evi terk etmiş ve telefonu kapalı. Eşinin kız kardeşi, ablasından haber alamadığı için eniştesini zırt pırt arayıp azarlıyordu. Zaten kayıp eş babasının evindeymiş. Ama sırf Hasan kendini suçlu ve daha da berbat hissetsin diye ailece bir çeşit işkence yöntemine girişmişler. Ben sormadan Hasan suçunu anlattı. Önceki gece arkadaşlarıyla takılmış, şarjı bitmiş ve eve geç dönmüş.
Lafı eğip bükmeyi hiç sevmem. “Önceden bir vukuatın var mıydı” diye direkt sordum. Hasan’ın geçmişte de suçu yokmuş ama eşinin eski nişanlısı epey hovardaymış. Belki yalan söylüyordur, bilemem ama ben karşımdakinin beyanını esas alırım. Hasan’a Cemal Süreya’nın ‘Kadınlar Susarak Gider’ şiirini okumasını önerdim. Bu kadar gürültü varsa, kadın muhtemelen geri dönecektir. “Ama” dedim, “Abartıyorsa bile istediği senin ilgini görmekse, bağlılığını ve sevgini hissetmekse bunları ver ona. Ne kaybedersin?
Bu sıralar etrafımda ne çok ilişki-evlilik geçmiş tecrübelerden yara aldı. İmalarla, tehditlerle, duygu sömürüleriyle, suçlamalarla, kurban rolüne girmelerle, pasif-agresif tepkilerle, şahlanan egolarla sorunları çözmekten ne kadar uzağa düşüyoruz aslında. Bana bu yazıyı yazdıran da geçen hafta tanık olduğum dört ayrılık vakasıdır. Belki de hepsi gökyüzünün oyunu… Üç ayrı gezegenin retrosundan söz ediliyor 🙂
* * *
Bizi tecrübeler mahvetti. Öğrendikçe ayvayı yedik. Bilmediğimiz saf halimize dönemediğimiz için, rastladığımız her insanda çeşitli kodlara bakıyoruz, anlamadan çağrışımlarla tepkiler verip, önlemler alıyoruz. Karanlık bir koridorda ışığı açabilecekken mum yakıp ilerlemeye çalışıyoruz. Sonra en ufacık bir rüzgarda mum sönünce sinirleniyoruz.
Öylesine çok öğrenmişiz, öylesine çok biliyoruz ki hiçbir şeyi anlayamıyoruz bu yüzden. İnsan bildiği şeyi anlamaya çalışmıyor. Oysa ne büyük bir yanılgı yaşıyoruz farkında değiliz. Geçmişin hayaletlerini kendimizle birlikte taşıyoruz. Geçmiş ilişkilerimiz, sevgililerimiz bugünümüzü mahvederken, biz o kopamadığımız hayaletlerimizi sadece izliyoruz. Daha önce bizi üzenler yüzünden, hayatımıza yeni giren insanları üzüyoruz. Rafa kaldırdığımız defterlerdeki kapatmadığımız tüm hesapları açıp onun eline tutuşturuyoruz. Başkalarının faturasını ödesin diye bekliyoruz. En ufacık bir haksızlık ettiğimiz hissine kapılmadan hem de!
* * *
Yakın bir arkadaşım ikinci randevusunda henüz ‘sevgilim’ bile diyemediği bir adama, kendisini 6 yıl oyalayan eski sevgilisiyle ilgili tüm kinini kustu. Şaşkınlıktan neye uğradığını şaşıran adam akşam bir de ‘evlenilmeyecek erkek türü’ kategorisine alındığını öğrendi. Neyse bu itham onu gaza getirdi ve kadını hem oyalamayacağı hem de tam evlenilecek bir erkek türü olduğu yönünde ikna edebilmek için yoğun uğraşlara girişti.
Erkekler tarafından da örneğim var. Peş peşe kalbi kırılan arkadaşım geçen yıl oturup nasıl bir kadın istediğini yazıp Hıdırellez’de gül dalına asmıştı. Hatırladığım özellikleri şöyleydi: Sevgi dolu, kendini seven, bağımsız, kıskanç olmayan, çocuk için acele etmeyen, iyi eğitimli, iyi kalpli, kendi ayakları üzerinde duran, sabırlı, makul, güzel, eğlenceli…
Kış sonu hayalini kurduğu kadın geldiğinde bizim oğlan panik oldu. Daha başlamamış ilişkisini sabote ettiği gibi kadının da kalbini kırdı. İnsan kendine iyi gelecek bir şeyi reddeder mi? Eder! Ne çok hasta ilacını içmemek için inat ediyor düşünsenize… Bu yıl Hıdırellez’de tekrar konuştuk. Aşık olmaktan korktuğu için öyle davranmış olabileceğini anlattı. Tuhaf değil mi? Aşık olursa ilişkiye 1-0 yenik başlayacağını düşündüğü için korkmuş. Çünkü aşka düşmek insanı köle yapar diye tuhaf inanışlarımız var. Telefonu kapatmadan, “Bu yıl dilek olarak korkmamayı yaz” dedim.
Uzun süreli evlilik ve ilişkilerden sonra yalnız kalan insanların acemiliği de sıkıntı yaratabiliyor, kendini bir limandan öbürüne savurmuş yorgun gemilerin tecrübeleri de. Ancak acemiliği aşmak çok daha kolayken, duygusal yorgunlukları hafifletmek daha güç. En basit tahammüllerden sizi yoksun bırakıyor. Bir ilişkiniz olsun diye acele etmek yerine dinlenmeniz belki de size daha fazla kendinizi anlayacak fırsat verecek. Böylece ne istediğinizi ve ne istemediğinizi daha iyi bileceksiniz.
* * *
Hayat aslında hiç karmaşık değil. Bir sorunu isterseniz çözersiniz, isterseniz büyütürsünüz. Tutumunuzu belirleyen de algılarımızdan başka bir şey değil. Algılarımız da geçmiş tecrübelerimizin ve öğrendiklerimizin yarattığı bir filtredir. Burada bizim algımız ile karşımızdakinin niyeti arasındaki boşluk ne kadar büyükse o kadar çok çatışma yaşıyoruz. Sizin yorumunuz gayet sübjektif ve kişiseldir. Algınızı da sizden başka kimse değiştiremez. Bana söylenen her sözün karşımdakiyle ilgili olduğunu düşünürüm. Yıllar önce topluca bir kadın “Köprücük kemiğin çok çıkık” diye bana saldırdığında konunun benim kemiğim olmadığını biliyordum. Ona bunu söyleten motivasyonun kendisiyle ilgili olduğunu anladığım için basit bir soru sordum: “Bana bunu neden söylüyorsun?”

Ve tabii ki mantıklı bir cevap gelmedi.
Her ilişkinin ‘kıvılcım, romantizm, güç savaşı, istikrar ve konfor’ olmak üzere 5 aşamadan oluştuğuna inanılır. Çoğu ilişki üçüncü aşamadan sağ çıkamıyormuş. Bunun anlamı şu: Karşımızdakine tutuluyoruz ve peşinden her şeyin gözümüze tozpembe göründüğü romantik sürece geçiyoruz ancak birbirimizin sınırlarına saygı göstermeye gelince egomuzun ve komplekslerimizin kurbanı olup bir sonraki istikrar aşamasına geçemiyoruz.
Kıvılcım ve romantizm aşamalarındaki çatışmalar ise daha çok çiftler birbirini tanımadığı için oluyor. Ancak daha bu aşamada birbirine tahammül edemeyen insanlar zaten birlikte olmasınlar. 🙂
* * *
Ve kavga!.. İnsanların kavga etme ihtirasını ve tartışmaları kazanma şehvetini anlamakta güçlük çekiyorum hep. Kavga etmek sorununuzu çözüyor mu? Suçu karşınızdakine yıkmak sorununuzu çözüyor mu? Ağzınızın iyi laf yapması, bir tartışmayı kazanmanız sizi haklı yapmaz. Belki de tartışmayı kazanırken kırdığınız bir gönlü kaybediyorsunuzdur. Kazandığınızı düşünürken yeniliyorsunuzdur da haberiniz yoktur. Ne dilinizde bal tadı bırakan zehir zaferdir ne de siz muzaffer! Keşke amacımız haklı olmak olmasa. Amacımız mutlu olmak olsa… Son söz fetişistleri gibi, tartışma zaferi bağımlıları… 5 kuruş insin diye çiçekçiyle pazarlığa tutuşanlar bilmez ki o çiçek çok daha değerli, bilmez ki pazarlıkta harcadığı ve çaldığı zaman da çok daha kıymetli.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” sözü Küçük Prens’te en sevdiğim ifadelerden biridir.
Durrell, “Kumarbazlar ve aşıklar gerçekten kaybetmeye oynar” der ki bu sözün derinliği üzerinde bolca düşünebiliriz. Kavgaya değil kazanmaya oynamalı insan. Kazanmak her zaman kupa kaldırmak değildir. Bir maç skoru için uğraşmıyoruz sonuçta.
Kavga demişken… Yıllar önce New York’ta, Times Square’deki W otelde kalıyorum. Yan odada Alex diye yüzünü görmediğim ama sesini bolca işittiğim bir adam var. Daha ilk gece sabaha kadar süren partisinden uyuyamadım. Resepsiyonu arayıp şikayet ettim. Ertesi sabah otel yönetimiyle konuştuk. Alex’in o gün ayrılacağını söylediler. Ama adam hiçbir yere gitmedi. Diğer günlerde ise otel yönetimi, odamı değiştirmek istedi ve ben saçma bir inatla Alex gitsin diye tutturdum. Kalan diğer 5 geceyi de uykusuz geçirdim ve son sabah migren ağrılarımla berbat New York seyahatimi taçlandırdım. Alex gibi saygısız bir züppeye denk gelmek benim kontrolümde değildi ama sonrasındaki tavrım nedeniyle olayı yaşanabilecek en trajik hale getirmiştim. Boşuna “Sen değiş, dünya değişsin” demiyorlar. Değiştiremeyeceğimiz durumlardan nasıl kazançlı çıkacağımıza baksak, kavga etmekten daha kârlı olacağımız kesin.
Yeni taşındığı evinde üst kat komşusundan şikayetçi olan arkadaşım sürekli polisi arıyordu. Üst kattaki hostes komşu yatak odasında topuklu ayakkabıyla gezip (gecenin bir yarısı da olabiliyordu bu), bavulunu sağa sola çekip duruyordu. Polis topuk sesiyle ilgilenmediği gibi kadınla aylarca kavga ettiler. Yandaki çalışma odasını yatak odası olarak kullanmasını önerdim. Başta itiraz etti. “Ben niye onun yüzünden evimi değiştiriyorum, bir odayı öbürüne taşıyorum” diye patladı. Çünkü biz, bazen çözümü başkaları için fedakarlık yaptığımızı düşünerek reddediyoruz. Odayı taşıdı ve ne topuklu ayakkabı ne de bavul tekeri sorunu kalmamıştı. Ve mutlu son! Kavga yerine kazanmaya oynamak tam da böyle bir şey işte.
Bazı insanların kavgaları da aslında sizinle değil kendileriyle. Kendiyle kavga eden bir insanla bir yere varabilmeniz mümkün değil. Bırakın o önce bir kendiyle barışsın. Sizin niyetinizle ilgili peşin hüküm veren birinin kavgası da muhtemelen kendisiyledir.
Kavga demişken, çatışmasızlık diye bir şey yok ve olmayacak. Ben kaç kez yediğim yemekten, içtiğim o son kadehten, giydiğim yüksek topuktan pişmanlık duyup kendime kızdım. Kendimizle bile çatışmalarımız varken, insanlar tabii ki beklediğimiz gibi davranmayacak ve düşünmeyecek. Mesele anlaşmazlığı nasıl ele aldığımızdır. Kavga edip öfkemizi mi kusacağız yoksa anlamaya mı çalışacağız?
Farklılıklarımızı fark ettiğimizde tutumumuz anlayıp, empati kurmak yönünde mi olacak yoksa ‘Dediğim dedik çaldığım düdük’ yönünde mi? Farklı olmak, değişimi reddetmekten daha masumdur. Avrupa yakasındaki evine gitmesi için kendisini Erenköy’den taksi yerine dolmuşa bindiren adamla ilgili şüpheler duyan kadın bunun basit bir alışkanlık olduğunu görmek istemezse ne olacak? Niyet iyiyse alışkanlıklar masumdur; değişebilirler.
Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda genç yaşta evlenmiş arkadaşımızın eşi ve birkaç kişi tatile gitmiştik. Hayatımda gördüğüm en huysuz koca o kişidir herhalde. Yediğimiz yemekten, oturduğumuz koltuğa kavga etmediği şey kalmamıştı. Bir ara kızlar-erkekler ayrı takılalım diye tutturmuştu. Sürekli kavga, çatışma, aşağılama… Yıllar sonra karısının doğum gününde, ne kadar huysuz bir adam olduğunu itiraf etti ve “Ben çok manyaktım. Bu evlilik senin sayende yürüdü” dedi. Oysa ben arkadaşımın lanet bir adamı mutlu etmek uğruna gençliğini gözyaşlarıyla geçirdiğini düşünüyorum. Bazı insanlar onları seven birileri var diye dilediğince huysuz ve kırıcı olabileceklerini düşünüyorlar.
* * *
Ve bencillik!.. Asla bir insandan ona vermediğiniz şeyi beklemeyin. Huzur istiyorsan huzur vereceksin. Sevgi istiyorsan sevgi! Saygı istiyorsan saygı! İlgi istiyorsan ilgi! Sadakat istiyorsan sadakat! Neşe istiyorsan neşe! Çünkü hiçbirimizin kaynakları sonsuz değil. Hiçbirimiz duygu kalpazanları olamayız. Bu mümkün değil. Almak-vermek arasında denge şart! Neşenizi ve enerjinizi bir kara delik gibi yutan insanlardan milyonlarca ışık yılı uzağa gidin bence. O kara dehlizleri aydınlatacak ışığınız yok; bunu kabul edin.
Anlatmaya, açıklamaya çalışan insan, hiçbir şey değilse iyi niyetlidir; bir durumu açıklama tenezzülüne bile girmeyen kibirli birinden daha fazla çözüm odaklıdır. Konuşun. İletişim kurun. Anlatın. Dinleyin. Bunları yaparken karşınızdakini suçlamaktan ziyade kendi hissettiklerinize odaklanın. “Beni üzdün” demekle “Üzüldüm” demek adasında o kadar büyük bir fark var ki… Bu çabalar sizi alttan alan bir ezik yapmaz, tam tersi sorunları çözme cesareti gösteren bir kahraman yapar.
Bir arkadaşımın eşi “Sakin sakin ‘Konuşalım’ diyerek beni eziyorsun” demiş. Gülerek geçiştirdik bunu ama altındaki derin kompleks duygusunu hissetmemek mümkün değil.
Birkaç hafta önce istediği oyunu oynamadığım yeğenim bana küstü. O kadar öfkelendi ki “Dışarı çıkalım, evde oynayalım, film izleyelim, yemek söyleyelim, resim yapalım” gibi tüm önerilerimi geri çevirdi. “O zaman biz gidiyoruz. Sen odanda mı kalacaksın” dedim. Buna da tepki gösterdi. Çözümsüzlüğe odaklanmak tam da böyle bir şey… Ama siz kendinize 7 yaşındaki bir çocuğu örnek almayın isterseniz.
Diyelim ki siz her şeyi doğru yapıyorsunuz ama yine de sorunları aşamıyorsunuz. İşte karşınızdakinin anladığı kadarsınız. Kimse kimsenin yaralarına bandaj olamayacağı gibi kimse de kimsenin sorununu çözemez. Hele bir de karşınızda sorununu kabul etmeyen bir insan varsa… Yazık size! Ne derler, önce teşhis sonra tedavi. Kendi gayret etmeyen hastayı hiçbir doktor kurtaramaz. Bu yüzden, bir insana sevginizle çare olacağınız, onu iyileştireceğiniz ve ehlileştireceğiniz savından vazgeçin. Bunun altında yatan da sizin yüksek fedakarlık bilinciniz ve sınırsız-koşulsuz sevginiz değil egonuzdur.
Bu aşırı aşırı uzun yazımı geçen hafta Facebook sayfama yazdığım bir notla bitireyim artık.
“Bu sabah küçük butik bir grupla iletişim workshop’u yaptık. Ben medya iletişimini anlatım. Bir kişisel gelişim uzmanı, yaşam koçu ve psikiyatr da vardı. Özel olduğu için kurum adı veremiyorum.
Orta ve üst düzey yöneticilerle üç saat çalışma yaptık ve gördüm ki profesyonel ilişki diye bir şey yok. Ofis ortamında da olsa kurulan her ilişki kişiselleşiyor. ‘Bize gerçek hastalar gelmez. Gerçek hastaların hasta ettikleri gelir’ diyen ünlü psikiyatrı hatırladım. Çünkü iletişim becerilerini geliştirmek isteyenler de aslında bu konuda iyi olanlar. Kötü olanlar zaten konuyu bilmiyor.
En büyük sorunlar tahmin edeceğiniz gibi açık olamama, özensizlik, varsayma, kişisel algılama, yargılama, önyargılama ve ego. Aslında ego dediğimiz şey de bence çoğu zaman komplekslerimiz. Ego tüm algılarımızı yönetiyor. Kişisel tarih, tecrübeler, duygusal yaralar, çocukluk travmaları ve korkular algılarımızın çerçevesini belirliyor. Varsaymayla ilgili olarak ise ‘Assumption is the mother of all f*ck ups’ sözünü hürmetle anıyorum. Koluna bunun dövmesini yaptırmış bir adam tanımıştım. Artık ne çektiyse varsayımlardan?.. Oysa varsaymak yerine sormak sorunu çözüyor. Bugün bu eğitimi birlikte verdiğimiz kişilerden biri bana ‘Sıkıldın mı bizden’ dedi. Biraz keyifsizim doğru ama konu benimle ilgili. Yani daha eğitimi verenler varsayımlarından vazgeçmiyor. Hele karşımızdakinin varsaydığını varsayarak ithamlarda bulunduğumuzda tam bir kördüğüm yaratıyoruz. Üzerine üfle üfle dur!
Bir keresinde, lüks bir mağazada kendisine ‘Sizi şu tarafa alalım’ diyen satış elemanıyla kavgaya tutuşmuş bir kadına rastlamıştım. ‘Ben bu mağazaya yakışmıyor muyum’ diye bağırıyordu. Satış elemanı sadece erkek reyonunda olduğunu anlatmaya çalışmıştı ama kadın bunu kendi yetersizliğine bağlayıp bas bas bağırmış ve tam olarak o mağazaya yakışmayan bir profil çizmişti. İnsanların itiraz ettikleri özelliklerini yüksek sesle doğrulamalarını her zaman ilginç bulurum. Bağırarak ‘Bağırmıyorum ben’ diyenler gibi.
Tabii karşı çıkmam; alın bu eğitimleri ama karşınızdakinin anladığı kadarsınız işte. En iyisi bir köye yerleşip tarım ve hayvancılıkla uğraşmak da olabilir. 🙂 ”
Bazen de tüm parçalar uyumludur da o parçaları bir arada tutan bir yapıştırıcı, bir çerçeve yoktur. İlişkilerin başlaması ve yürümesi veya yürümemesi bir sır gibi. Olmuyorsa çok da zorlamamak, hırpalanmamak, hırpalamamak lazım. Yıllar önce Asos’ta 3 yaşında bir kızın, hâlâ kendime örnek aldığım kararlılığına şahit oldum. Kendinden birkaç yaş büyük arkadaşlarına “Beni çok üzdünüz” diyerek yumruğunu masaya vurdu ve kalkıp gitti. Şahane değil mi? Üzülüyorsanız gidin bence. Seviyorsanız gidin konuşun. Sevmiyorsanız da gidin konuşun. Ay bu yazıyı bitiremiyorum bir türlü. 🙂
Sevgiyle, sağlıcakla kalın.

27 Yorum

  1. Nilay Bahçeci
    | Cevapla

    uzun olduğu gibi hepsi çok doğru.türkiyede erkekler kaba kompleksli saygısız. kadın ruhu anlamıyorlar.

  2. Arzu
    | Cevapla

    Kadınlar erkekler fark etmiyorki bence sevmeyi bilmiyoruz.

  3. Keriman Kavalalı
    | Cevapla

    Demet hanım uzun yazmışsınız. 🙂
    Yazıcıdan çıktı aldım akşam kocama verecem. Oda okusun. Bende tekrar tekrar okuyacam.

  4. Arif Pamuk
    | Cevapla

    Dovmemi Buldum sonunda Assumption is the mother of all f*ck ups
    Yazi harika!!!!

  5. Hülya Ekmekçi
    | Cevapla

    Yazı uzun ama böyle olmalı zaten. Sevgi emek ister. Bir yazı uzun olunca okumayan ilişkiyi düzeltebilirmi! Düzeltmez. O zaman sevmesin.

  6. Can Erdem
    | Cevapla

    yaw hep erkekler suçlu. kadınlar sütten çıkmış ak kaşık!!!!!!!!

  7. Şerife
    | Cevapla

    Demet Cengiz kafasını yormuş etrafını izlemiş uzun uzun yazarken kadınlar erkekler ayırmamış. Kadın kavga etmeyin demiş ama yorumlara bakın. Herkes kavgacı asabi geçimsiz sürekli karşısında ki kişiyi suçluyor. Yorumlarda adil olun.

  8. Serpil Erkoç
    | Cevapla

    Bir kitapta anlatılacak gibi derin derin konular hiç uzun olmayan bir yazıya sığmış. Yüreğine sağlık. Keşke daha çok insan okusa ve kendini objektif görebilse… Seviyorum sizi Demet Hanım

  9. Meira Ariem
    | Cevapla

    Kendinle ilgili hataları nasıl bir zerafetle paylaşıyorsan ben sana daha çok hayran oluyorum. Hatalarla kendiyle barışık olmak özgürleştiriyor insanı. Sen sakın üzülme. Güzel kalpli insan ❤️❤️❤️

  10. Ayşe Arıcı
    | Cevapla

    Erkeklerin davranış güdülerini anlamak imkansız. Asıl kupayı batırdıkları ilişkiler için almalılar. Korkarak kaçarken kendilerini cool zannediyor hayvanlar 🙂

  11. Neriman Kumbaracı
    | Cevapla

    Sevgili Demet,
    Her satırında ince ruhunu okuyorum. Sevgi dolu kalbin hiç kırılmasın. Seninle tanışmak ve muhabbet etmeyi kalpten diliyorum. Çeşme’ye gelirsen mutlaka bana uğra. Sana kendi yaptığım reçelleri vereceğim.
    Kucaklıyorum seni güzel insan
    Neriman

  12. Cem
    | Cevapla

    merhaba
    incinsen de incitme deyimine uygun yazmisiniz

  13. Gülşah Alpman
    | Cevapla

    seviyorsanız gidin konuşun. sevmiyorsanız da gidin konuşun.
    böyle bitmiş yazı. ben de bittim. enerjiniz çok güzel. sizin gibi pozitif insanlar çoğalmalı. herkes kavgacı, öfkeli, bağırıyor. sakin kalmanın sırlarını yazın nolur.
    izin varsa öpüyorum sizi

  14. KAZIM MUHTARR
    | Cevapla

    BAZENDE SEVİN CE BOZULUYOR İNSANLAR.SEVGİ BATIYOR.BAZILARI KALDIRAMIYOR SEVGİYİ.KIYMET İNİ BİLMİYOR

  15. IŞILAY
    | Cevapla

    Ellerinize yüreğinize sağlık

  16. Osmann
    | Cevapla

    Ilginc ve fantastic. ….

  17. Osmann
    | Cevapla

    Ilginc ve fantastic

  18. Herhangi Bir Erkek
    | Cevapla

    Yazılan bu harika yazı erkek veya kadınların ilişkide nasıl davrandığından bahsetmiyor… Bahsedilen şey genel insan davranışları; Kompleks ego ve benzerleri, insanın kendisiyle olan savaşının hesabını bununla alakası olmayanlardan çıkarması ve daha da önemlisi insanın bu sorunlarla başa çıkmak için çaba sarfetmeye bile yeltenmeden gözlerini kapatıp ”ne olursa olsun ben haklıyım” demesidir. Kısaca olaylara tarafsız bakamamaktan çok bakmak istemeyen veya bakmaya çalışmayan insan oğlunun en temel probleminden bahsediyor. O yüzden ”erkekler böyle, kadınlar şöyle” demenin bu yazı ile ne alakası var anlayamadım 🙂

    Bana göre sadece bir ilişki de değil tüm dünyada da problemlerin çıkma sebebi zaten bu kompleks, ego kontrolsüzlüğü ve empati yoksunluğudur. Sırf bu sınırsız açlık, bencillik ve ego köleliği yüzünden şu an insanoğlu dünyayı öldürüyor. Keşke insanlar kimin suçlu olduğuna kafa yormaktan veya bırakıp kaçmaya çalışmaktan çok, soruna nasıl çözüm getirilebileceğine kafa yorsalar…

    ”İlişki” dendiği zaman aklımıza sadece aşk gelmemeli. ilişkinin batmasına yol açan bu davranışların aynısı günümüzde savaş ve ölüm de getirmekte.

  19. sinem keleş
    | Cevapla

    Sevgili Demet, Her kelime ve cümleni düşünerek okudum. Şahanesin. Ne kadar haklı ve doğru tespitlerin var. Hayatımızda ne kadar çok açmazlar oluşturma başarımız var. Bir kere daha dikkatimi yoğunlaştırdığın ve düşündürdüğün için teşekkür ederim. Sevgimle:))))

  20. Ask acisi
    | Cevapla

    herşeyi dogru yaptiniz ama yinede sorunlar var demis. benim durum aynen bu. seviyordum allah biliyor hala seviyorum. alttan aldim, ozveri yaptim, sen haklisin dedim ama olmadi.ask acisi cektirenler bin beteri olsun.

  21. Hilal
    | Cevapla

    Aşktan korkuyoruz. Söyleyeceklerim bu kadar.

  22. Ayça
    | Cevapla

    Kendi bokuyla bile kavga edenler var.
    Örnek eski nişanlım.
    Bizi arkadaşlar tanıştırdı.
    Her günüm burnumdan geldi.
    Yeteeeeeer dedim yüzüğü kafasına attım.
    Aylarca haber yok.
    Bir gün iş çıkışı yoluma çıktı.
    Pişmanmış.
    En kötüsü ne biliyor musun?
    Onu bırakacağım korkusuyla öyle davranmış.
    Bazı ilişkileri gerçekten batıyor.
    Kalemine sağlık.

  23. Kenan
    | Cevapla

    İnsanlar korkularını çekiyor korkularını yaşıyor. Sevmekten korkuyoruz. Biz bazen sevilmekten de korkuyoruz. Bünye alışık değil bazı insanlarda alışık olmayan korkuyor. Yüreğine beyninin kıvrımlarına sağlık. Hiç bir komplekse girmeden kendini eleştiren kendi ile barışık demetce seviyorum seni ❤️❤️❤️❤️

  24. Altan
    | Cevapla

    kadınlar erkeklerden şikayet ediyor ama hep kötü erkekleri seçiyor….sonra şikayet şikayet şikayet ama seçim yanlış….kadınlar niçin kötü adam seviyor?bana anlatsın birileri…..
    sevince beyenilmeyen adamın yerine sevmeyen adamı seversen böyle oluyor….

  25. Caner Hastal
    | Cevapla

    Bacım böyle uzun yazı olmuş. Hepsi doğru. Bundan sonra kitap okuyabilirim Demet!!!!

  26. pompaccı
    | Cevapla

    insanlar içemiyecekleri suyu başkalarına ikram etmemeyi ögrendikleri gün sanırım bir çok mesele açıklıga kavuşmuş olacak.

  27. Mehmet
    | Cevapla

    Kaleminize saglik. Az biraz empati yapmak lazim. Sayet bunu beceremeyeceksek eger vu durumda bu yaziyi bir daha okumak yetmezse bir daha. Sonuc alinmazsa teshis olarak ruh hastasi ile ugrasmaya gerek yok.

Yorum Bırakın