Hindistan’ın Varanasi kentinde saat sabahın 5’i ve sisten göz gözü görmüyor. Batılı bir kadın çiçeklerle bezediği, üzerinde mum yanan dileğini Ganj Nehrine bırakıp ellerini kalbinin üzerine koyuyor. Sisin içinde kaybolmadan yanan muma bakıyorum. Üzerinde ‘Love’ yazıyor…
Farkında olmadan başlamıştı benim kutsal mekanlara seyahatlerim. Hindistan, Tayland, Roma, Kudüs, Peru, Meksika, Brezilya, Mekke, Medine, Göbeklitepe, Visoko, Meryem Ana… Birlerce dileğe tanıklık ettim, tanıklığımı idrak edemeden. Şamanlarla yapılan yolculuklarda da, adı camiden kiliseye, havraya değişen Tanrı için inşa edilmiş tapınaklarda da dileklere şahit oldum. En çok aşk diliyordu insan evladı.
“Arayan bulamaz, bulanlar arayanlardır” sözünü ilk ne zaman, nerede duydum bilmiyorum. Aşk kesin olarak bir yolculuktu ve o yolculuğu yapmak için başka bir yolculuğa çıkmak gerekiyordu. Aşkı bulma yolculuğu… Herkesin bu kadar peşinde olduğu, dilediği, mum yaktığı, ritüellere katıldığı aşk… Topraklarımızdaki edebiyattan biliyoruz ki onun uğruna çöllere düşülebilir, demir dağlar delinebilir, olmadık çilelere katlanılabilir. Yine de bulunabilir mi peki?
Arayan bulamaz bulanlar arayanlardır.
Bu cümlenin açmazından çıkmanın bir yolu yok mu? Her neyi arıyorsan o da seni arıyor kadim bilgisi de sürekli kendini hatırlatıyorken… Galiba arama ve bulma niyetin olduğunda o seni buluyor.
Haziran ayında çıkan Aşk Seni Bulur kitabımdan sonra bana en çok sorulan soru “Aşk nedir” idi. En çok sorulan ikinci soru ise “Aşkı nasıl bulacağız. O bizi bulacaksa, nasıl ve nerede bulacak” oldu. Şimdi ben aşkın kitabını yazdım ya, bu işin ustası oldum ya… Her cevabı bildiğimi düşündüler. Oysa bir cevabım yok. Daha çok soru zenginiyim ben.
Arayan bulamaz bulanlar arayanlardır.
Aslında bu söz Bayezid-i Bistami’ye aittir. O hakikat için söylemiştir bunu. “Arayanlar bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır.”
İçinden çıkılmaz bir paradoks mu? Piyango bileti aldığın için ikramiyeyi kazanmazsın (böyle bir garanti yoktur) ama kazananlar hep bilet alanlardır. Çayırlarda dolaşıyorsun diye dört yapraklı yoncayla karşılaşmazsın ama onunla karşılaşanlar hep çayırlarda dolaşanlardır. Bir çelişki yok burada.
Sibirya’da üzerinde tütsü gezdiren şamana teslim olan adam… Cusco’da Güney Amerika yerlisinin ensesine üflediği kadın… Ayın Biri Kilisesi’nden anahtar alanlar… Meryem Ana’da mum yakanlar… Himalayalar’da tapınaklarda inzivaya çekilenler… Kudüs’te Ağlama Duvarı’na dileklerini sokuşturanlar… Muallak Taşı’na yüz sürenler… Güneş Piramidi’nin tepesinde meditasyon yapanlar… Abadiania’da kutsal şelalede yıkananlar… Dilek balonu uçuranlar…
Hakikati veya aşkı arıyor değiliz aslında. Tüm dünyada gördüğüm en çok dilenen aşk olsa da gönlümüzden geçen bir ilişki-evlilik. Bak, işte onu arayarak bulmak mümkün!
Yorum Bırakın